Teknolojinin gelişimi ile beraber, bundan birkaç yıl önce hayalini kuramayacağımız bir takım cihazlar şimdi hayatımızın olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. En basitinden bir cep telefonu bile günlük rutinlerimizi yapabilmemiz için zorunlu ihtiyaç halinde. Gün ortasında cep telefonunuzun şarjının bittiğini ya da telefonunuzun çekmediği bir yerde saatler geçirmeniz gerektiğini bir düşünün, bizler için ne kadar sıkıntılı bir zaman dilimi oluyor bu.
İlk kablosuz kullanılabilir dizüstü bilgisayar reklamını izlediğim zamanı hatırlıyorum ve bu reklamdan sadece birkaç yıl sonra benim de bir kablosuz kullanılabilen dizüstü bilgisayarım olmuştu. Ya da yeni çıkan bir akıllı cep telefonu modelini görüp beğendikten birkaç ay sonra ilk akıllı cep telefonum olarak onu alışım dün gibi aklımda.
Teknoloji öyle bir noktada ki bugün aldığınız bir ürün yarın eski model haline gelebiliyor. Ve biz bu teknolojik hız ile öyle bir rekabet halindeyiz ki onun bizden her zaman ileride olacağını bile bile bu rekabetten vazgeçmiyoruz.
Şimdi hep beraber bir düşünelim, en son bataryası değişebilen bir telefonu ne zaman kullandınız? Benim cevabım 5 yıl önce. Az önce bahsettiğim ilk akıllı telefonumdan sonra kullanmaya başladığım telefonun bataryası değiştirilemeyen şekilde tasarlanmış durumdaydı. Ya da bir önceki telefonunuz için kullandığınız şarj kablosunu şu an kullandığınız telefonda da kullanabiliyor musunuz ya da sadece bir kablo ile yıllarca telefonunuzu şarj etmeniz mümkün oluyor mu bir düşünün.
Evinize ilk aldığınız buzdolabını, çamaşır makinesini bir hatırlayın, bunları kaç yıl kullandınız? Yıllarca kullandığınız bu makineler kaç defa arıza verdi, kaç defa tamire gitti? Bir de şu an kullandığınız cihazları bir düşünün. Eski cihazlar hem daha uzun ömürlü hem de daha sağlamdı. Daha teknolojik cihazların eskilerden daha sağlam olmasını beklememiz gerekmez mi? Aslında tüm bunlar kapitalizm adını verdiğimiz bu iğrenç düzenin bir parçası olan planlı eskitmenin oyunları.
Bir teknoloji şirketi düşünün her yıl yeni ürünler piyasaya sürüyor ve bir şekilde bu ürünleri ve bunların yedek parçalarını da satmak zorunda. Bu şirket bu satışları yapabilmek için belirli ayarlamalar, belirli düzenlemeler ve belirli kurallar koyuyor ortaya. Tamir etmenin zorlaştırılması ya da sadece teknik servislere gönderebildiğimiz garantili cihazları daha uyguna tamir edebilecek yerlere veremiyor oluşumuz bu düzenlemelerin bazıları. Telefonunuzun ekranını kırdığını düşünün bunu tamir etmeyi mi yoksa yeni telefon almayı mı tercih edersiniz?
Dünya nüfusu şu an yaklaşık 8 milyar. 2021 yılında yapılan bir araştırmanın sonucunda dünya üzerinde “aktif” olarak kullanılan telefon sayısının 10 milyarı aştığı belirtildi. Yani yaşayan insan sayısından daha fazla cep telefonu aktif olarak kullanılmakta. Bu yetmez gibi her yıl 1.7 milyar yeni cep telefonunun daha satışı gerçekleşiyor.
Gelelim işin çevresel boyutuna. Bu kadar teknolojik ürün var ise bir o kadar da teknolojik atık olmak zorundadır. Son araştırmalara göre insanoğlu her yıl 50 milyon ton elektronik atık üretiyor. Bu üretilen atığın çok küçük bir kısmı geri dönüştürülebilirken kalan miktar dünya üzerinde arazilerde biriktiriliyor. Elektronik atıklar son derece toksik materyallerdir ve toplu halde bulunan bu atıklar bulunduğu yeri tehlikeli bir alan haline getirir. Gana’nın başkentinde bulunan dünyanın en büyük elektronik atık çöplüğü olan Agbogbloshie, Çernobil’in ardından dünyadaki en toksik mekanlar listesinde ikinci sırada yer alıyor.
İnsanoğlu olarak ne zaman kapitalizmi yıkabilirsek tüm dünyayı o gün kurtaracağız. Daha sürdürülebilir teknolojik cihazları o gün üretecek, tamir ve bakım masraflarını o gün düşürmüş olacağız. Ben ümidimi hiçbir zaman için kaybetmiyorum umarım sizler de kaybetmezsiniz.
Tüm bu çöp dağlarının dengesi bir gün bozulacak ve o yığın aynı bir dağdaki heyelan gibi bizlerin üzerine çökecek. O gün gelmeden bu tehlikenin farkına varmamız ve bunun önüne geçmemiz gerekmekte. Hoşça kalın.