Çevresel kirlilik dediğimizde hepimizin aklına ilk olarak yerlere atılan çöpler, dumandan gözün gözü görmediği hava ve içerisinde balıklar kadar atıkların da yüzdüğü sular geliyor. Ancak biz çevre mühendisleri çevre kirliliğini beş ana başlık altında toplarız. Bunlar: Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, ışık kirliliği ve gürültü kirliliğidir.
İlk üç madde çok sık duyduğumuz durumlar olmasına karşın son iki madde de en az bunlar kadar karşılaştığımız, maruz kaldığımız durumlardır. Gürültü yani ses ve ışık kirliliği belki hava kirliliği gibi aldığımız nefesi, su kirliliği gibi içtiğimiz suyu kirletmiyor ancak gerek çevre, gerek insan gerek diğer canlılar üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.
Nüfusun yoğun olduğu bölgemizde özellikle ana caddeler üzerinde sabahın erken saatleri itibari ile araç trafiği başlıyor. Ağaç trafiği ile birlikte motorların sesi, insanların gürültüsü gibi faktörler devreye girerek gecenin geç saatlerine kadar gün boyu sürekli bir şekilde çevremizde dolanıyor.
Sanayi bölgeleri için ise bu durum biraz daha farklı bir şekilde işliyor. Fabrikaların üretimlerinde kullanılan hatlar zaman zaman insanı sağır edecek kadar gürültüye ulaşabiliyor. Uzun süreli bu gürültülere maruz kalmak ise kısa veya uzun vadede ciddi problemlere yol açıyor.
Gürültünün insan sağlığı üzerinde hem sağlık açısından hem davranışsal yönde etkileri mevcut. Genel olarak, gürültü olarak adlandırılan her türlü ses insan sağlığını fizyolojik ve psikolojik olarak etkiler. Bilimsel araştırmalar istenmeyen bu seslerin sinir, saldırganlık, hipertansiyon, yüksek stres, kulak çınlaması ya da kulak uğuldaması, duyma kaybı, uyku bozuklukları gibi sonuçları olduğunu gösteriyor.
Plansız kentleşme gürültü kirliliğinin oluşmasında çok önemli bir faktör. Sanayi bölgeleri ile yerleşim yerlerinin birbirine bu kadar yakın olması gürültü kirliliğinin insanlar üzerinde olan etkisini arttırmakta. Eminim hiç birimiz bir fabrikanın yanı başında oturmak ya da bir otoyolun kıyısından bir ev sahibi olmak istemeyiz.
Bir de işin biraz farklı bir boyutu var ki benim çok dikkatimi çekiyor. Bir örnekle bunu anlatayım. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemlerde Pazar günlerini Pazartesi günlerine bağlayan gecelerde saat 00:00 itibari ile yasaklar kalkıyordu. Bir Pazar gecesi saat 00:05 civarı evimin önünden son ses, müzik açarak geçen bir araba hatırlıyorum. Bu kadar kısa sürede sokağa çıkarak mahallelere bu “müzik şölenini” yaşatacak düşüncesi neydi acaba hala merak ediyorum.
Müzik dinlemek tabii ki güzel bir şey, ancak bunu daha uygun ortamlarda ve daha makul ses seviyelerinde yapmak da çok önemli bir şey. Oturduğunuz bir kafede ya da gittiğiniz bir konserde dilediğiniz kadar müzik dinlemek hepimizin en doğal hakkı. Ancak mahalle aralarında bangır bangır müzikler açarak kimseyi rahatsız etmek kimsenin hakkı değil.