Yanıyoruz ama bu sefer sıcak havalardan değil içten içe yanıyoruz. Ruhumuzun, ciğerimizin, kalbimizin yanışını hissediyoruz. Cennet ülkemizin dört bir yanından gelen yangın haberleriyle kahroluyoruz.
Geçtiğimiz hafta başlayan ve ilimiz dahil yurdun bir çok noktasında çıkan yangınları her birimiz acı ve kederle ve maalesef çaresizlikle takip ediyoruz. Bir yandan sel felaketinin yaralarını sarmaya devam ederken öteki yandan yangınlarla mücadele etmeye çalışıyoruz.
Çıkan yangınların sebepleri için ben bu yazıyı yazdığımda hala net bir sebep yoktu kaza mı, sabotaj mı, dikkatsizlik mi, terör eylemi mi birçok durum gündemde. Ama bir tek şeyden herkes emin. Bu yangınların sebebi insanoğlu.
Küresel ısınma, iklim değişiklikleri, mevsim normallerinin üzerinde veya altında seyreden havalar bizleri yeterince yormakta. Hala daha bu durumun riskini ve olumsuz sonuçlarını tam olarak idrak edebilmiş değiliz. Eğer etmiş olsaydık bize her şeyimizi veren doğamıza bu kadar saygısız olmazdık.
Yukarıda saydığım sebeplerden dolayı artık yangınların çıkması eski zamanlara nazaran daha kolay hale geldi. Havanın daha sıcak olduğu noktalarda tutuşma daha rahat oluyor, tutuşan şeyler daha kuru oluyor ve yangının yayılması da başlaması kadar kolay oluyor. Tüm bunların üzerine bir de bizlerin dikkatsiz ve umursamaz tavırları hektarlarca alanların kolaylıkla küle dönmesine sebep oluyor.
Başlayan yangının kontrol altına alınması arazi şartlarına göre çok uzun zaman alabiliyor. Hatta bazen alan tamamen kül olduktan sonra sadece soğutma çalışmaları yapmakla yetinmek durumunda kalıyoruz. Bu yüzden çevre şartlarına uygun şekilde teknolojinin elimizde bulunması çok önemli. Ancak görüyoruz ki biz sürekli orman yangınları ile mücadele veren bir ülke olmamıza rağmen bu durumdan ders çıkarmamak konusunda çok ısrarcıyız.
Günlerdir Türk Hava Kurumu’nun elinde yangın söndürme uçakları olmadığı konusu konuşuluyor. Olan uçakların da eski teknolojiye sahip, uçuşa uygun olmayan uçaklar olduğu bilgisi kamuoyu ile paylaşıldı. Ben “neden yok” diye sormadan kendimi alamıyorum.
Hepimizim okuduğu gördüğü onlarca haber ve açıklama var ve bunların çok büyük bir kısmında siyasi veya rantsal çıkarların olduğunu görüyoruz. Ben şu an işin siyasi boyutunu bir kenara bırakıyor ve vicdanlara seslenmek istiyorum; Doğaya kıymayın, ormanlara kıymayın, kendi geleceğinize, evlatlarınızın geleceğine kıymayın. Doğada sadece insanların yaşamadığını, her yanan ağaçta onlarca canlının öldüğünü, evsiz yuvasız kaldığını unutmayın. Sayın yetkililer lütfen siyaseti ve çıkarları bir kenara bırakın. Bu tarz felaketlerin önüne geçebilmek için ne gerekiyorsa yapın. Biz artık her yeni güne bir felaketle uyanmak değil yüzümüz güleç günler geçirmek istiyoruz.
Yazacaklarımı bitirmeden önce yangın söndürme çalışmalarında bulunan her bireye sonsuz teşekkürlerimi sunuyor, yangında en ufak zarar görmüş herkese ve tüm milletimize geçmiş olsun diyor, söndürme çalışmalarında hayatını kaybeden güzel kalpli insanlara rahmet diliyorum.
Ormanlık alanların yeniden ağaçlandırılması için düzenlenen kampanyalara, yangında zarar görmüş vatandaşların yaralarını sarmaya, doğayı paylaştığımız diğer canlıları da unutmadan onlar için de çalışan kuruluşların yardım çağrılarına katılımlarınızı da her birinizden rica ediyorum. Dumansız, ateşsiz günlerde görüşmek üzere.