Ülkemizde son yıllar belki ekonomiden bile daha fazla konuşulan bir konu oldu mülteci sorunu.
Üniversitenin ilk yıllarında bu politikayı desteklerken geldiğimiz noktada tam tersi görüşlere sahip oldum.
Benim gibi çok fazla insan olduğuna da eminim.
Bugün sadece gezmek için bile hiçbir ülkeye elimizi kolumuzu sallaya sallaya giremiyoruz. Her ülkenin kendi şartları var pasaport zorunluluğunuz var.
Sınırlar böyle özenle korunurken 3 milyon mülteci senelerdir bizim ülkemizde. Sığınmacıların tam sayısını bilmiyoruz bile.
Gebze’de ise 2022 yılında 14 bin mülteci olduğunu biliyoruz.
Ülkemizde, şehrimizde demekten ötesi bu insanlar da artık hayatlarını burada kurdular.
Daha öncesinde küresel ısınma gerçeğine nasıl inanmadıysak ve bugün doğal afetlerin sıklığı arttıysa, doğanın dengesi altüst olduysa, gelecekte de yaşamamız muhtemel gerçekleri tam olarak kavramış değiliz.
Bugün dünyada su kıtlığı bunun doğrudan doğuracağı sonuç olarak gıda kıtlığı gibi sorunlar konuşuluyor.
Hatta belki de planlar bu gerçeklik üzerine kuruluyor.
Yani katılmadığım şekilde bize ne kadar benzer kültürden dense de uyumsuzluk içinde bir arada yaşamaya çalışıyor olsak da gelecekte belki bizim göremeyeceğimiz zaman diliminde olayın bir de bu yüzü ortaya çıkacak.
Diğer ülkeler kendilerini koruma altına alırken esas uygulamaları gereken ortak politika insanları sığınmacı durumuna düşürmemek olmalı.
Şu an yürütülen politika ise savaş çıkarıp sığınmacıları Türkiye’ye göndermek.
Bu politikanın doğurduğu çeşitli sonuçlarla da baş başa kalan toplum kendine bir muhatap bulamıyor.
Sorunlarını ve talebini ileterek sonuç alamayınca da insan doğasına uygun olarak öfkesini ulaşılabilir olandan yani sığınmacılardan çıkarıyor.
Bunun yaratacağı sonuçların neler olacağını ne raddelere varacağını da biliyoruz ve zaman zaman yaşadık.
Önümüz seçim, çoğu partinin vaatleri arasında bu soruna ilişkin çözüm önerileri var.
Deprem sonrası gündemden düşmüş olsa da sorunun seçmenin kararında hâlâ etkili olacağını düşünüyorum.