Öncelikle yeni asgari ücretimiz (2 bin 825 TL) hayırlı uğurlu olsun. Açıklanır açıklanmaz her halde herkes birbirine sormuştur, ‘Yeni asgari ücretten memnun musunuz?’ diye.
Tabi bana da bu soru bir arkadaşımdan geldi.
Cevaplamadan önce geçen hafta 63.95 liradan aldığım 5 litrelik Biryağ ve aynı yağı pandemiden önce 40-43 lira arasında değişen rakamlara aldığım günler aklıma geldi.
Bu açıdan bakarsak, asgari ücret zammı 500 lira artışa rağmen yeterli değil. Hatta muhalefetin önerdiği gibi, asgari ücret 3 bin 100 lirada olmuş olsaydı yine değişen bir şey olmaz.
Niye mi ?
Çünkü hayat çok pahalı.
5 yıl öncesine gidersek, 2016 yılında asgari ücret bin liradan 300 lira zam ile bin 300 liraya çıkartılmıştı. O yıllarda geçim belki yine zordu ama insanlar en azından ay sonunu getirebiliyordu.
Şimdi öyle mi ?
İğneden ipliğe durmadan zam geliyor.
Marketten aldığın bir ürünü bir dahaki alışverişinde aynı fiyattan alamıyorsun.
Yağ dışından bir örnek de yumurtadan veriyim.
Yumurta artık kahvaltıların sultanı oldu.
Bir koli yumurta 30 lira. Bazı marketlerde yumurtanın kolisi 35 lirayı da buluyor. Asgari ücret zammıyla ilgili Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un açıklamalarını dinliyorum.
Bakan Selçuk, 2002’den örnek verip, o yılda asgari ücretin 184 lira olduğunu ve bugünkü asgari ücretle ciddi bir artışın gerçekleştiğini ifade ediyor.
Peki sayın bakan.
2002 yılında 32 TL olan çeyrek altın şimdi 730 lira.
2002 yılında 1.40 olan 1 dolar şimdi 7.45 lira.
Bunun örneklerini çoğaltabiliriz.
Demem şu sevgili okurlar.
Hayat çok pahalı.
Evde, iş yerinde, gittiğimiz toplantılarda sık sık duyduğumuz ve de alıştığımız bir cümle haline geldi, “Hayat giderek pahalılaşıyor” cümlesi. Giderek fiyatı artan ihtiyaçlar ve bu artışı karşılamayan gelir durumları hayatı da pahalılaştırıyor.
Para kazanmak eskisinden daha zor bir hal almaya başladı günümüzde. İnsanlar akşama kadar durmadan dinlenmeden çalışıyorlar ama ay sonunda ellerine geçen para ile rahat bir hayat süremiyorlarsa bir yerlerde bir şeyler eksik demektir.