Hepimizin şikayet ettiği ancak içine düştüğü bir çıkmaz var, “Linki yukarı kaydır” çıkmazı. İhtiyacımız olsun olmasın eğer bir ürün indirime girmişse, birde ek indirim kuponu varsa mutlaka alınmalı. İhtiyaç duyulmayan bir ürünü alma dürtüsü toplum içinde her geçen gün artıyor. Kişi kendisine “Benim gerçekten buna ihtiyacım var mı” sorusunu sorana kadar tıklayıp almış oluyor.
Kahvaltılık takımlardan, ayakkabılara, patates eziciden, gıda kavanozuna, kurutma makinesi kirpisinden, makyaj malzemelerine… Yokluğu belli olmayan, indirimde görünce olmazsa olmaz diye aldığımız ürünlerle sarıldı dört bir yanımız. Mesela fil burunlu kahve fincanı olmayanı dövüyorlar gibi, robot süpürge alıp adını değişik bir şey koymayanı cezalandırıyorlar gibi… İhtiyacımız olmayan fakat toplumdan etkilenip aldığımız ne kadar gereksiz şey var değil mi? Aslında bunların hiç biri olmadan oluyor hatta çok daha güzel oluyor. Sosyal medya fenomenlerinin verdiği linkler itina ile arkadaş gruplarında paylaşılıyor, bunu da alalım bu da aslında da bunu da… Kişi kendini kaptırıp hiç kullanmayacağı ne kadar ürün varsa alıyor, alınan ürünler bir köşeye atılıyor. Her yanımızı saran bu hızlı tüketim kültürü, her geçen gün artıyor. Bitmeyen alışverişler, ay sonunda gelen kart aidatları, ödenemeyen giderler… Artık kimse ayağını yorganına göre uzatmıyor. Çünkü limitini yükselttikçe yükseltebildikleri kartları var. Ay sonu asgari ödeme tutarını ödeyebildikleri kartları. Ay boyunca o linki kaydır, bu linki kaydır, tıkla gelsin, dokun fırlatsın, indir göndersin diye diye ay sonu gelmez oldu. Alınan maaş aslında hiç ihtiyacı olmayan sırf indirimde gördüğü için aldığı şeylere gitti. Ve fark etti ki aslında ihtiyaçları başka şeylerdi. Öz ihtiyacı olan şeyleri almaya parası yoktu. Çünkü üç beş derken alınanlar dağ olmuş ödenmeyi bekliyordu…
Ekonomik olarak zor dönemler yaşadığımız şu günlerde gereksiz yapılan tüketim alışkanlıkları, kişileri oldukça zorlamaya başladı. Sosyal medyanın gücüyle de arttıkça artan tüketim çılgınlığının ucu bucağı görünmez oldu. İndirim adı altında düzenlenen ve göze cazip gelen kampanyalar, ileride kişinin refahını etkileyecek borçlara girmesine neden oldu, borçlar birikti. Kişi bir ürünü alırken o ürüne gerçekten ihtiyacı olup olmadığını kendisine sormalı. Kendisini kandırmamalı ve dürüst olmalı. Kendi ihtiyaçlarına dürüst olan bir birey, doğru zamanda doğru ihtiyacını belirleyip ona yönelik harcama yapacaktır. Alıp bir köşeye atılan her şey cebimizi boşaltırken yaşam alanlarımızı daraltıyor. İnternet alışverişi ile oldukça kolaylaşan alışveriş yapma imkânı, bilinçsiz tüketimin en büyük nedenlerinden biri. Oturduğun yerde tıklayıp ayağına getirme isteği, hazzı insanoğlunu kolaya rahata alıştırırken, aynı zamanda bir çıkmazın içine attı. Sadeliğin ferahlığı, huzuru ise gölgede kaldı.
Kara cumalar, mavi perşembeler, efsane indirimler, efsane indirimin daha efsanesi indirimler bana göre sadece kocaman bir çöplük. Almak yerine paylaşmak, ihtiyacı olana vermek asli mutluluğu sunan en güzel amaç. Bu noktada kişi öncelikle kendi ihtiyaçlarını belirleyip, ihtiyaç listesinin dışına çıkmayarak, gereksiz tüketimin önüne geçebilir. Yoksa sonu gelmeyen ihtiyaçlar silsilesi insanın gelişimine vurulan bir balta gibi olacaktır. Onu alalım bunu alalım bunu da alalım derken, asıl ihtiyaçlar gözden kaçabilir, sınırlar aşılabilir. Almak için almayalım, tüketmek için değil üretmek için yaşayalım. Bir şeyler üretmenin tadı, tüketmenin anlık verdiği mutluluğun çok daha ötesindedir. Sadeliği hayatımızın hiçbir noktasından eksik etmeyelim. Kendimizi bu tüketim çukurunun içine atmayalım, biz alanlardan değil almayanlardan olalım, kahve fil figürü olmayan fincanda da içilebiliyor, ev robot süpürge olmadan da süpürülebiliyor, bakliyatlar sade düz kavanozlarda da saklanabiliyor, patates çatalla da ezilebiliyor…