Gelecek kaygısı yaşamayanınız var mı? Kendisi için olmasa bile çocuğu için mutlaka herkes bir kaygı taşıyor. Ne olacağız? İlerde yaşamımı nasıl sürdüreceğiz? Kimseye muhtaç olmadan nasıl bir hayat bizi bekliyor?
Meslek kaygısı okulda başlayıp uzun yıllar devam ediyor. Önceki yıllarda yani yaşım 20’li iken 30 yaşlara gelindiğinde artık iş güç herkesin yaşamını yoluna koyup hayatına devam ettiğini düşünürdüm. Ama maalesef işler hiç de göründüğü gibi değişmiş.
30’lu yaşlarda birçok birey hala gelecek kaygısı yaşıyor. Girdiği sınavlara sınav ekliyor. Özellikle üniversite mezunu olan kesim eğer devlette ya da özel sektörde istediği işe mevkiye ulaşamadıysa kaygı bozukluğu yaşıyor. Ne iş yapacağım stresini yaşının geçiyor olması da ekleniyor…
Hal böyle olunca anın tadı tuzu falan kalmıyor. Ne yapacağı konusunda endişe duyan ve elinden gelenin fazlasını yapan bireyin ruhu yorgun ve mutsuz düşüyor yaprak gibi bir kenara. Üstelik bahar geldiğinde yeşillenmiyor maalesef.. Hak etmediği işleri yapıyor, ekmek parasına koşturuyor ama elinde içinde hep bir boşluk. Garantiye asla alamadığı bir gelecek…
Birey bu telaşenin ve koşturmanın içinde hayatı kaçırıyor, mevsimleri, ayları, yılları kaçırıyor. Aslında bakıyor ki korktuğu şey aslında yaşarken o kadar da korkunç değilmiş.
Zaten hep öyle değil midir? Başımıza gelecekleri düşünüp gelecek olmasından duyduğumuz korku ve dehşet olayın gerçekleştiğinden daha korkunçtur. Olay gerçekleştiğinde olacak mı olmayacak mı belirsizliğinin daha çok korkuttuğunu hissederiz. Başa gelen ciddi anlamda çekiliyor…
İşte bu yüzden diyorum ki anı yaşamayı kendimize ders bilelim. Dün geçti yarın gelecek bilmiyoruz, ne getirecek bilmiyoruz… Yarının ne getireceğini düşünüp karalar bağlamayı bırakmanın zamanı geldi. Gün bugündür. Üzerinde hüküm kurduğumuz, değişiklikler yapabileceğimiz zaman dilimi yalnızca bugün. Bugünün kıymetini bilmeye bakalım.
Gelecek elbet bir gün gelecek, öyle mi olacak böyle mi olacak ah bu niye olmadı diye ahlanıp vahlanmayı bırakıp güzel bir yaşam sürmeye konsantre olalım.