En çok hatayı nerede yapıyoruz ve kime karşı yapıyoruz? Kırgınlıklarımızı, dargınlıklarımızı olması gerektiği gibi mi yaşıyoruz yoksa kendimizi ifade edemeden kırgınken kıran konumuna mı düşürüyoruz?
İnsanız, canlıyız, yaşıyor, nefes alıyoruz. Çoğunlukla mantıkla değil duygularla hareket ediyoruz. Mantığımızı kullanıyoruz ancak duyguların esiri olmaktan kurtulamıyoruz. Öfkemizi, kızgınlığımızı, sevincimizi, mutluluğumuzu yaşıyoruz. Gizlenmek, örtünmek istediğimiz zamanlarda oluyor tabi ki ama genellikle ulu orta yaşamayı seviyoruz. Olduğu gibi…
Peki devam eden hayatın içerisinde kırgınlıklarımızı tamir ediyor muyuz? Bizleri, üzen ve yaralayan olayların üzerini örtüp daha büyük yaraların açılmasına izin mi veriyoruz yoksa yara büyümesin diye çözümünü mü buluyoruz? Bazıları kırıldığı yerden kırmayı tercih ediyor bazıları da kırıldığı yeri sarmadan gölgede bırakıyor. Her iki durumda da açıkta boşlukta bir şeyler havada kalıyor. Hal böyle olunca da tam bir iyileşme asla mümkün olmuyor. Süreç uzayabildiği kadar uzayıp gidiyor.
Bazen hayatta keskin bıçak gibi olmak gerekir. Kırıldığında tavrını net olarak seni kıran kişiye yâda kişilere göstermen gerekir. Eğer tavrın keskin bir bıçak gibi değil de kör bir makas gibi olursa kırgınlığının tamiri asla mümkün olmaz. Dedim ya kör bir makas gibi olursun. Ne elindeki kumaşı kesebilirsin, ne de kesmedim diyebilirsin. Arada oralarda bir yerde kala kalırsın.
Birçok konuda olduğu gibi insan ilişkileri konusunda da en büyük eksikliğimiz kendimizi ifade edemeyişimiz ve yanlış ifade edişimiz. Doğru bir ifade ediş olduğunda ben inanıyorum ki hiç kimsenin saramayacağı bir yarası kalmayacaktır. Konu ne olursa olsun doğru bir söylem ardından gelebilecek bütün yanlışlıkları çürütecektir.
Hani bir söz var “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” işte tam da bu sözde ki gibi. Sizin kırıldığınız kişilerin bundan haberi yoksa ve siz kendi içinizde bir telafi bekliyorsanız durum çok vahim. Telafi beklerken kendi içinizde karşı tarafın atmadığı her adım için daha çok öfkelenip, daha çok kin tutarsınız. Biriken kin ve öfke de bir volkan gibi içinizi yakıp kavurur. Ta ki en ufak bir eylem de dışarıya çıkana kadar. Sonrası işte sonrası hepimizin bildiği hikâye. İçimizden çıkan alevli lavlar önüne neyi katarsa onu yakıp küle çevirir. Buna engel olmak istersiniz ancak olmazsınız. Çünkü artık konu sizden çıkmıştır, müdahale edemezsiniz. Yakıp kül ettiğiniz her şeyin sorumluluğu da bizzat size aittir.
Haklıyken, kendinizi anlatıp çözüm bulacakken kendi elinizle düğüm atmayın sorunlarınıza, kırgınlıklarınıza, kızgınlıklarınıza. Telafi edebileceğiniz bütün yaralarınızın merhemini sürün, merhemi kabul etmemek öncelikle sizin canınızı yakacaktır. Canınız yandıkça da karşınızdakilerin canını yakmak isteyeceksiniz.
70 yıldır Birleşik Krallık tahtında oturan 2.Elizabeth’ de toprak olmadı mı? Ne yaşarsak yaşayalım ne konumda olursak olalım sonu olan bir hayat için çok da kırılan ya da kıran olmayalım. Çözüm noktasında toparlayıcı olup hayatımızı güzel yaşayıp güzel veda edelim…
İyi haftalarınız olsun. Sağlıktan sevgiden yoksun olmayacağımız günlere…