Sınır koymak nedir? Sınırları neden ve ne için koymalıyız? Sınırlar bizi nelerden korur? Nelere sınır koymalıyız? Sınır koymakla ilgili birçoğumuzun problemleri var. Bu bazen yediğimiz yemeğe, bazen içtiğimiz suya, bazen hayatımızdaki insanlara, bazen çocuklarımıza sınır koymuyoruz ya da koyduğumuz sınırlar o kadar şeffaf oluyor ki delinmesi an meselesi oluyor.
Sınır koymakla ilgili Uzm. Psikolog Aslı Handan Avşar’ın yazmış olduğu ve hoşuma giden bir makalenin küçük bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum. Avşar makalesine şöyle başlıyor, “Yaşam içinde her canlı kendisine özel bir alan yaratır. Bu özel alanın büyüklüğü her canlı için farklıdır ve farklı zamanlarda bu alanın büyüklüğü değişkenlik gösterir. Genellikle insanların yaşam alanı, kollarını iki yana açtığında çevresini sınırlayan alandır. Bu alanın içine kimin, ne zaman, hangi durumda ve nasıl gireceği o insan tarafından belirlenir. Ayrıca bu alanın başka bir deyişle diğer bir insanla araya konulan mesafenin ne kadar büyük olacağı insandan insana, o insanla yaşanılan ilişkiye ve o anda içinde bulunulan duruma göre de değişkenlik gösterir. Örneğin, ağzına kadar dolu bir otobüste yolculuk ederken, yanımızdaki insanlarla bitişik olduğumuzu fark edebiliriz. Ama bu durum bizi çoğu zaman rahatsız etmez çünkü bunun duruma özel olduğunu biliriz. Ama boş bir otobüste diğer bir yolcunun bize bu kadar bitişik durmasını istemeyiz. Çünkü bu durumda bizim yaşam alanımıza tanımadığımız bir insan izinsiz ve gereksiz olarak girmiştir.”
Nasıl net nasıl güzel bir açıklama olmuş değil mi? Sınırlarımızı belirlemenin neden bu kadar önemli olduğunu iliğimize kadar hissettiriyor. Sınırlı olmak soğuk olmak anlamına gelmiyor. Yaşamımdan edindiğim deneyimlerimden çıkarırım eğer sınır koymazsanız basit oluyorsunuz. Kimse size karşı bir hata yaparken çekinmiyor, düşünmeden sizin özel alanınıza müdahale edebiliyor. Hayatına her konuda sınır koyan ve bunu uygulayabilen insanlara baktığımda çok daha başarılı insanlar olduğunu görüyorum.
Sınır koyamayan insanların algoritmasına baktığımda, kaybetme korkusu olan insanlar. Elindeki insanı, eşyayı, işi, aileyi… Yani ona ait olduğunu düşündüğü her şeyi kaybetme korkusu yaşayan özgüvensiz kişiler sınırlarını çizmekte güçlük çekiyor ve özel alanı tabiri caizse yolgeçen hanına dönüyor.
Hani bir söz var ya yüz verme ayıya işte gerçek yaşamda bu sözü yaşadığımız zamanlar çok oluyor. Yüz verdiğimiz kim varsa bizlerin özel alanını ihmal ediyor ve sınırlarımızı hiçe sayıyor. Bu noktada sınırları ihlal edilen kişi karşı taraftan anlayış bekliyor. Anlayış bekleyerek de en büyük hatayı yapıyor. Çünkü karşı taraf bunu saygısızlık olarak değerlendirmiyor. O izin verdi ben yaptım durumuna bağlıyor.
Siz siz olun kimsenin sınırlarınızı hiçe saymasına izin vermeyin. Kimseyle iyi olmak için onu yükseltmeyin, onu yükseltirken kendiniz alçaltmayın. Kimsenin sınırlarınıza müdahale etmediği günler diliyorum. Bu kişi çocuğunuz olsa bile sınırınız olsun.