Hastaneye hiç birimiz gitmek istemeyiz. Geçmişten beri bir söz vardır. “Allah hastaneye düşürmesin, ama hastanesiz de bırakmasın” diye. Gerçekten de öyle. Sağlık bu hayatta ki en büyük hazine. Onu kaybedip hastane yoluna düşünce çok daha iyi anlıyor insan.
Pandemi sürecinde hepimiz çok yorulduk, yıprandık. Pandeminin getirdiği bir çok sorunlar hala mücadele ediyoruz. Öyle çabuk atlatılacak mevzularda değil. Hepimiz evet çok yorulduk ama en çok bu süreçte sağlık çalışanları yoruldu. Canlarını hiçe sayarak şifa dağıttılar. Hastanede çalıştıkları için toplum içinde en çok kaçılan kişiler oldular. Geceleri gündüz oldu, gündüzleri gece. Sevdiklerine hasret kaldılar. Birçoğu bu süreçte evine gitmedi, sevdiklerini hasta etme korkusunu en üst seviyede taşıdı. Çok yoruldu çok yıprandılar. Hastanede çalışan herkese çok şey borçluyuz. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Onların yaptığı iş kesinlikle meslekten çok daha ötesi. Başımızın tacı derler ya tam da öyleler. Onlara karşı yapılan en ufak hakaret, şiddeti hiç birimiz kabul etmemeliyiz. Sağlık çalışanları sadece çalışan değildir çünkü. Hayatımızın en önemli noktasında yer alan kişilerdir.
Tabi ki yukarıda yazığım her şey mesleğini hakkıyla yapan, seven, hak eden sağlık çalışanlarımız için geçerli. Yoksa ki bazılarının yukarıda belirttiğim özelliklerden çok çok uzak olduğunu görüyor ve yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir kaza geçirdiğimi söylemiştim. İsmini vermeyeceğim özel bir hastaneye tedavi için başvurdum. Yürüyemediğim için tekerlekli sandalyede bekledim. Sıram geldi ancak beni götürecek birini bulmak çok zor oldu. Hasta bakıcı gözümün içine bakıyor baka baka görmezden geliyor. Ve refakatçimin neden olmadığını soruyor. Aynı zamanda çocuğum hasta olduğu için eşimin onunla ilgilendiğini yanımda kimsenin olmadığını söylememe rağmen beni yanımdan öylesine geçen tanımadığım bir şahsa vermeye çalışıyor. Tekerlekli sandalyemi itmek istemiyor çünkü. Ve beni tanımayan şahsa “Babası kızınızı itin” diyor. Dönüp nereden babam olduğu kanısına vardığını soruyorum. Cevap yok…
Soruyorum hastaneye kadar gelmiş bir insanın illaki yanında bir refakatçi olması şart mı? Belki yalnız yaşıyorum, belki kimsem yok. Neden bu muamele? Yardımcı olmak neden bu kadar zor. Ki insanlar canıyla uğraştığı bir anda böyle bir muameleye neden maruz kalıyor? Sonrası bana bakan hekim… Sağ olsun baktı. Sonucu bekliyorum, dediği tek şey “Kırık, alçıya alınsın”! İnanın bana soru soramıyorsunuz, asık bir surat, sanırsınız ona ne yapmışsınız, ağzından kelimler döve döve çıkıyor ki zaten o an canınız yanıyor kimseyle uğraşacak haliniz yok. En çok şefkate ihtiyaç duyduğunuz dakikalar…
Neyse alçıya alındı ayağım, son kez doktora görünüp çıkacağız. Ne yapmamız gerektiğini söyleyecek. Odasına gidiyoruz. Ağrım var diyorum, ilaç yazacak mısınız diye ben soruyorum. Kendisi bir şey söylemiyor. Hali tavrı çok garip. Bir şey sorunca da ses tonunu yükseğe çekip konuşuyor. Peki neden sesiniz bu kadar yükseliyor her gün ayağımızı kırmıyoruz ne yapacağımı soruyorum diyorum. Yoğun olduğunu çok hasta baktığını söylüyor. Ki bunu söylerken de nezaketten uzak, karşısındaki insanı görmeden söylüyor. Söylemediği şeyleri 3 kez söyledim ya diye ekliyor. Ki hafızam iyidir! Kendisiyle münakaşaya girmek istemiyorum. Üzerinde giydiği kıyafete saygı duyup teşekkürler bir şey istemiyorum sizden deyip çıkıyorum…
Evet sağlıkçılar canımız ancak bazı durumlarda son zamanlarda karşılaştığım bazı sağlıkçıların tutumu insanı gerçekten çok üzüyor. Evet meslek zor, insanlar gerçekten zor, gün içerisinde kim bilir nelerle karşılıyor ama bu davranış da yanlış. Sağlık çalışanlarından küçük bir rica. Lütfen hastalardan beklediğiniz hassasiyeti siz de hastalarınıza gösteriniz. Kimsenin kimseye tepeden konuşmaya hakkı yok. Ne hastanenin doktora ne de doktorun hastaya. Bu çok ince bir çizgi. Karşılıklı korununca her şey çok daha iyi olacak eminim…