Bir hastalık imtihanından geçtiğimiz şu günlerde evlerimizde Berat kandilini idrak edeceğiz.
Rahmet, icabet, gufran ve takdir olarak isimlendirilen Berat gecesi, af, arınma ve kurtuluş gecesidir.
Hiç şüphesiz ki Beratın en derin anlamı af ve bağışlanmadır. Sevgili Peygamberimiz (sav) bu gecede Allah’a çokça ibadet edilmesini, gündüzünde ise oruç tutulmasını tavsiye etmiş ve bu gece güneş batınca Allah Teâlâ’nın dünyaya rahmetiyle tecelli ederek fecre kadar: “Bağışlanmak dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Belâya duçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!..” buyurduğunu bizlere müjdelemiştir. (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salavât, 191)
Berat gecesi vesilesiyle bir kez daha hatırlayalım ki; Berat’ın yegâne sahibi Yüce Rabbimizdir.
Bununla birlikte her insanın beratı kendi elindedir. Zira bu dünyada ektiklerimizi öte dünyada biçeceğiz. Ömrümüzü ibadet ve taatle geçirdiğimizde gönül huzurunu yakalarız. Nefsimizi terbiye edip ahlakımızı güzelleştirdiğimizde Yüce Rabbimizin rızasına erişiriz. Unutmayalım ki bizler Cenab-ı Hakk’a bir adım yaklaşırsak O bizlere bin adım yaklaşır. Hata ve günahlarımızdan nasuh bir tövbe ile uzaklaşırsak Allah’ın mağfireti bizleri kuşatır.
Kalbimizden kin, nefret, haset, öfke ve düşmanlık duygularını atıp af yolunu tutarsak Yüce Rabbimiz bizleri affına mazhar kılar. Kendimiz için istediğimiz güzellikleri başkaları için de isteyebilirsek Cenab-ı Hak bizlere tüm güzellikleri ihsan eder. Mazlum ve mağdurların, zorda ve darda kalmışların imdadına yetişebilirsek Allah Teâlâ da bizlere yardım eder. Dua, niyaz ve yakarışlarımıza sadece nefsimizi değil, eşimiz, çocuklarımız, ailemiz, ana-babamız, geçmişlerimiz, akrabalarımız, komşularımız, bütün kardeşlerimiz ve tüm insanlığı katabilirsek, duamızda herkesin iyiliğini ve selametini talep edebilirsek, Yüce Rabbimiz niyazlarımızı karşılıksız bırakmaz.
Allah’ın emirlerini hürmet, muhabbet ve tazimle yerine getirip yasaklarını Allah için terk edebilirsek; içinde yaşadığımız kâinata, çevreye, tabiata ve tüm mahlûkata rahmet nazarıyla bakıp şefkat ve merhamet gösterebilirsek Merhametlilerin En Merhametlisi her zaman bizlere rahmetiyle muamele eder. Kısacası hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’i, onu yaşanmış bir hayata dönüştüren Resul-i Ekrem’in (SAS) sünnetini doğru anlayıp doğru yaşayabilirsek Allah hiçbir zaman bizleri istikametten ayırmaz.
Bu gecede insan neler yapabilir, nasıl dua edebilir, gecesini nasıl ihya edebilir?
Bu mübarek gecenin vakti akşam ezanından sabah ezanına kadardır. Kandil diye gündüz oruç tutuluyor ya yemeğe oturduğu zamandan itibaren başlıyor. Ertesi gün fecir atıncaya, imsak kesilinceye kadar bu güzellikler devam ediyor.
Peygamber Efendimiz bu geceleri kendisi bizzat ihya etmiş. Hatta; “Bu gece Şaban'ın yarısı gecesidir. Rabbime ibadet etmem için bana müsaade eder misin?” diye son derece yüksek bir nezaketle hanımına rica etmiş. Çünkü hanımın da beyi üzerinde hakkı var; aile hukuku var. Nasıl ihya etmiş?
Hz. Aişe validemiz müteaddit kandillerde Peygamber efendimizin ne yaptığına dair bilgiler vermiştir; oradan biliyoruz. Mesela hafifçe bir namaz kılmış. Secdeye varmış; yarı geceye kadar… Kalkmış ikinci rekâtta yine o kadar okumuş. Bir daha secdeye varmış, fecre kadar… Demek ki secde halinde niyaz ederek gecesini ihya etmiş.
Secde hali, kulun Allah’a en yakın halidir. Çünkü mübarek alnını, şerefli alnını toprağa koymuştur, tevazuun en güzel gösterisidir. Secde hali, Allah’a en hoş gelen ibadettir. Peygamber Efendimiz secde ederdi, secdesini uzatırdı, secdesinde dua ederdi.
Hz. Aişe validemiz bir gece karanlıkta odada O'nu aramış, yoklamış. Ayağı, mübarek topuğuna değmiş; bakmış secdede. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in nasıl dua ettiğine kulak vermiş. Böyle bir Berat gecesinde, Berat kandilinde efendimizin secdede şöyle dua ettiğini bildiriyor.
“Ya Rabbi! Bedenim de hayalim de sana secde etti.” Tefekkürümle, bütün iç dünyam ve bedenimle senin önünde saygıyla secde halindeyim.
“Ya Rabbi! Gönlüm sana derinden, tam olarak inandı. Yâ Rabbi! Bana verdiğin bütün nimetleri idrak ediyorum, itiraf ediyorum; sen beni nimetlerine gark eyledin. Sana kullukta eksikli, kusurlu olduğumu itiraf ediyorum, biliyorum.
Ya Rabbi! Günahımı itiraf ediyorum.
Nefsime zulmettim Beni mağfiret eyle!
Günahı ancak sen affedersin. Ya Rabbi! İşlediğim suçlardan dolayı ceza vermeye kâdirsin ama affetmeye de kâdirsin. Affını istiyorum, affına sığınıyorum, ceza vermenden affına iltica ediyorum.
Ceza verip de intikam almandan, rahmedip affetmene sığınıyorum. Beni cezalandırmandan affına sığınıyorum. Affeyle ya Rabbi! Rahmetine erdir yâ Rabbi!
Gazap etmenden hoşnutluğuna sığınıyorum. Gazap etme ya Rabbi! Beni sevdiğin, razı olduğun kullarından eyle!.
Ya Rabbi! Senden kime varayım, nereye kaçayım; senden yine sana sığınırım.
Seni nasıl methedeyim, sana hangi dillerle nasıl söyleyeyim? Yâ Rabbi! Güzel evsafını saymakla bitiremem; takat getiremem.
Ya Rabbi! Kur’an-ı Kerim’de, hadis-i kutsîlerde, bana ilham ettiğin durumlarda kendini hangi kelimelerle, hangi cümlelerle nasıl medh ü sena ettiysen, sen öylesin.
Ya Rabbi! Kul seni layıkıyla methetmeye kâdir olamaz." diye secdede sabaha kadar dua ediyor.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ayakta, oturarak, secde ederek; ibadet ediyor, bu geceleri ihya ediyordu.
Ülke ve tüm insanlık olarak bu hastalıkla imtihan olduğumuz bir döneme denk gelen bu Berat gecesinde bizlerde Ümmeti olmakla şeref ve izzet bulduğumuz Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam gibi secdeye kapanarak tevbe ve istiğfar edelim.
Kulun rabbine en yakın olduğu yer olan secde halinde; "Estağfirullah el-azîm ve etûbu ileyh" diye yüz defa, bin defa ne kadarına gücümüz yeterse o kadar tesbihle, affımızı dileyelim. İstiğfarı ve dualarımızı Peygamber efendimizin yaptığı gibi iki rekatlık nafile namazda, namazın secdesinde yapalım.
Resulullah buyurdular:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!”
(Müslim, Salât 215)