Kıymetli kardeşlerim öncelikle cümlemize Rabbimizden af ve afiyet niyaz ederek müsaadelerinizle bu haftaki yazımızı "Kulun Rabbi" ile en büyük iletişim hattı olan duadan bahsetmek istiyorum.
İnsan varlık âlemine gelişinden itibaren korkudan ümide, kaygıdan güvene, elemden hazza, karışıklık ve kaynaşmadan huzur ve sükûna doğru arayış ve hareket hâlindedir. Hz. Âdem eşiyle beraber cennete yerleştirilmek suretiyle belki de sükûna erdirilmek, korktuklarından emin ve umduklarına nail kılınmak istenmiştir.
Bu dünyada insanoğlunu en çok bunaltan ve kaygılandıran şey anlamsız korku ve endişelerdir. Bu yüzden Kur’an’da: “Allah dostlarının korku ve hüzünden uzak olduklarına” dikkat çekildiği gibi, istikâmet ehline son nefeslerinde meleklerin yoldaş olup, “Korkmayın, üzülmeyin! Müjdeler olsun size cennet!” diye nidâ edecekleri haber verilmektedir.
Korkudan emin olmanın, hüzün ve kaygıdan kurtulmanın sırrı iman, amel-i salih, takva ile ibadet ve duadır. Ayetlerdeki ibadet ve dua vurgusundan, Allah ile ilişkilerde insanın mutmain bir gönle ve sükûna ermiş bir kalbe erişmesinin sırrı ve önemi anlaşılmaktadır
Duada aslolan samimiyet ve ihlâstır. Kırık bir gönülle Allah’ın lütuf ve ihsanına sığınmaktır. Çünkü O’nun lütuf ve ihsanı, medet ve inayeti kırık gönüllülerin yanındadır. Dua etmesini bilmek, tesirli bir nefese sahip olmak için organları maddî ve manevi kirlerden temizlemek gerekir.
Pek çoklarının yanlış olarak algıladığı gibi bağırıp çağırarak ve lügat parçalayarak yapılan dualar değil, gözyaşıyla gönülden ve özden yapılan dualar Rab’ın daha çok hoşuna gider. Netice olarak hem fert planında, hem de toplum planında huzur ve sükûn ile yaşayış, ihtiva etiği manevi sır sebebiyle, dualı bir hayattan geçmektedir.
Rabbimizin Kur'an-ı Kerimde bizlere öğrettiği en kapsamlı şu dua ile yazımızı tamamlayalım
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!..”