Bu cihan, bir marifetullah mektebidir. İnsan, bu mektebin talebesidir. Peygamberler bu cihan mektebinin hocalarıdır. İnsanlığa; Hakk’ı, kitabı ve hikmeti talim eylemişler ve onları tezkiye ve terbiye etmişlerdir. Bu mektebin iki türlü kitabı vardır; İlâhî kitap yani Kur’ân-ı Kerim.
Bir de; Kainat kitabı… Çünkü Rabbimiz; cihanı, bu mektebin bir laboratuvarı halinde, tefekküre malzeme olacak şekilde tezyin eylemiştir. Cenab-ı Hak; insana bu talebelikte muvaffak olabilmesi için, kalp, akıl ve idrak ihsan eylemiştir. İnsan, cihana boş bir bant halinde gelir. Kitap ve Sünnet’i telakkî etmek sûretiyle, kamil insan hüviyeti kazanır.
Bir mütefekkir der ki:
“Eğer sen bu cihanda güzel bir eğitimci olmak istiyorsan, gökyüzünün talebesi ol! (Kitap ve Sünnet’in tahsilini îfa et! Bir ömür onların muhtevasında daimî bir vecd, heyecan ve istiğrak ile yaşa!)”
İnsan; cehlini izale etmek için de öğrenmeye mecburdur. Aklını, mantığını, kendisine kadar ulaşan malûmat birikimini, tecrübe ve müşahedelerini kullanarak bilgisini artırmaya çalışır. Bu yolda sualler sorar, cevaplar arar. Bu usûl, maddî ilimler ve fikirler cephesinde işe yarar.
Lakin, insanın önündeki tahsilin gayesi olan «mârifetullah, kendini tanımak, böylece Rabbini bilmek, ahirete hazırlanmak», husûsunda, kendi akıl ve tecrübesinin çok mahdut bir imkanı vardır. Çünkü akıl; metafizik / fizik ötesi / manevî bahislerde tek başına bir rehber olamamakta, hatta bilakis kendisi rehberliğe muhtaç kalmaktadır.
Bu sebeple, akıl; bu tehlikeli okyanusta, maddî sahadaki usûlünce, suallerin girdabına yakalanırsa, ciddî müşkilâta düşer.
Bilhassa; sırr-ı kader, Cenab-ı Hakk’ın ilmi ve kudreti, sonsuzluk gibi bahislerde, dünya ölçüsündeki sınırlı aklıyla sualler sorarak cevap aramak; «Bulamadım.» diye de yokluğuna hükmetmek zavallı bir akıl fukaralığıdır.
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-; ashabını bu manada yani adeta itiraz, işi yokuşa sürme, zorlaştırma ve geciktirme manasına gelebilecek tarzda çok sual sormaktan men etmiş, buna mukabil ashâbından; aklın sınırını aşan meselelerde; سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا «İşittik itaat ettik!» diyerek teslîmiyet göstermelerini istemiştir.
“…Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, ihtilâfa düştüğünüz hususları size haber verecektir.” (el-En‘âm, 164)
Rabbanî âlimler ve irfan ehli zatlar; böyle mûteriz ve bilgiççe suallere cevap vermekle uğraşmazlar.
Ortaya bilgiçlik ve itiraz mahsûlü, kelime oyunları ve mantık hatalarıyla dolu sualler atıp da, insanları bunlarla meşgul etmeye, genç gönül ve dimağları da bu suallerle bulandırmaya uğraşanlara aslında verilecek cevap;
“Böyle suallere aşırı kıymet vermek, sürekli bunlarla meşgul olmak; aslında, bu itirazları üretenlerin maksadına hizmet etmek olur.
Çoğu kez bu itirazlı ve çapraz sualler, bomboş lakırdılardır. Hatta bu hususta Hazret-i Mevlânâ şöyle der:
“Boş ve manasız lakırdılarla meşgul olup, sözün maskarası olma!”
Mevlana Hazretleri, bu hakikati de şöyle anlatır:
“Birisi, Zeyd’e bir sille vurdu. Zeyd de onu dövmek için üstüne atıldı. Silleyi vuran dedi ki:
«–Sana bir sual soracağım. Cevabını ver; ondan sonra sen de bana vur! Senin ensene sille vurunca; ‘Şırak’ diye bir ses çıktı. Şimdi burada size dostça bir sorum var:
Ey büyüklerin kendisini övdükleri er! Söyle bakalım; bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin ensenden mi?»
Silleyi yemiş olan dedi ki:
«Ensemin acısı, o şırak sesinin nereden çıktığını düşünmek için bana imkan vermedi. Dertli olmadığın, acı duymadığın için böyle boş işleri sen düşün! Şunu iyi bil ki;
Dertli olan, acı çeken kişide böyle vesveseli düşünceler yoktur.»” (Mesnevî)
Hakikaten kıssada olduğu gibi böyle manasız sualleri üreten mahfiller, hem mazlumları tokatlıyor hem de önlerine böyle sualler atıyorlar.
Sualler soran insan, bir de durup düşünmeli; kendisine sorulacak suallere hazır olup olmadığını kendi vicdanına sormalıdır.
Sorguya çekilmeden evvel, kendisini muhasebe etmelidir.
Ya Rabbî!.. Bize yakîn / kesin bir îman nasîb eyle!.. Taklitten tahkîka eriştir!.. Gönüllerimizi; vesveseden, şüpheden, bi’l-cümle menfî duygulardan temizle!..
Amin!..
Seni yaradana kurban olurum ben, ALLAH,cc,ım,ne gönül muradın varsa versin rabbime emanetsin hayırlı nurlu cumalar diliyorum selamlar olsun güzel gardaşım