Hz. Mevlana şöyle diyordu:
Şems bana dedi ki, dünyada bir tek kişi üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin.
Ben de biliyorum ki, yeryüzünde üşüyen müminler var; ben artık ısınamıyorum.
Hz. Mevlana, vicdan ürpertisini bir ustanın maharetiyle belleğimize böyle yerleştiriyor. Başkasını düşünürken, benliğini mahviyetle göğe savurma, imanın en üst derecesidir.
Onun için Allah'ın Resulü (S.A.V) "İbadet ederken Allah'ı görür gibi ibadet et. Sen onu göremiyorsan da O seni görüyor. Onun gördüğünü düşün öyle ibadet et" buyurur.
Bakıp görememe, işitip duyamama, anlamazlıktan gelme, hissizliğe saplanma insanoğlunu sarmalayan en büyük bela.
Karnı aç insan mı var, bir derde düşen mi var, bir yerde hak ve vicdan ihlali mi var, sana dokunmuyorsa engin ol. Geniş ol. Sana zarar vermedikçe hiç aklını takma. Hatta çile çeken veya aç olan, senin dininden ve ırkından değilse içten içe sevinebilirsin de.
Bu kahredici gafletin ve bağnazlığın sebebi, Allah’tan gafil olmaktır ki, Rabbinden gafil -habersiz- olan halktan da gafil olur.
Kişideki ene takıntısı firavunlaşmışsa kim ne yapabilir ki.
Kuran'ı Kerim'in
"Ey iman edenler (doğru) iman edin" uyarısı, imanını kalıbına anlatamayana bir çağrıdır.
Bugün bizler evrenin merkezi olarak kendimizi görüyoruz. Güneşin, ayın, hatta dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü zannediyoruz. Yaradılış fotoğrafını doğru okuyamıyoruz.
Başkalarının da bizim kadar, biz olmaya
hak sahibi olabileceğine ihtimal ve
hak vermiyoruz.
İmanımız ve Müslümanlığımız,
Kuran'da anlatılan iman ve İslam'ı
yakalaması gerekir.
Üşüyenle üşüyemiyor açlari, hastaları kendi benliğimizde hissedemiyor ve harekete geçemiyorsak, Sevgili Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şu hadis-şerifini tekrar tekrar tefekkür etmeye çok ihtiyacımız var demektir;
"Komşusu açken tok yatan bizden değildir !"