Biz aciz kullarını; “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem azabından kurtuluş” vesilesi olan Ramazan-ı Şerif ile tekrar müşerref kılan Cenab-ı Hakkʼa, hamd ü senalar olsun.
Ramazan-ı Şerif, Cenab-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e bahşettiği, manevi kıymetlerle dolu, ilahi bir hazine… Senenin kalbi mesabesinde bulunan bu ay, iç ve dış dünyamızı maddi ve manevi kirlerden arındırmanın en bereketli zamanı. Adeta manevi bir rehabilite mevsimi…
Bilhassa büyük iptilâ ve musibetlerin bütün cihanı sardığı bir hengâmda yaşadığımız bu Ramazan-ı Şerif’te, Cenab-ı Hakk’a öyle bir dua, tevbe, istiğfar, hamd, zikir, şükür ve sâlih amellerde bulunalım ki, onlar hem dünyanın hem de ukbânın mihnet ve meşakkatlerine karşı bizlere birer “vesile-i necat” yani “kurtuluş vesilesi” olsun.
Rabbimizin buyurduğu üzere;
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır…” (el-Bakara, 185)
Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu bu mübarek ayda, dünyevi ve uhrevi kurtuluşumuz için verilen ilahi talimatları, derin derin tefekkür etmeliyiz. Yüce kitabımızın mukabelesine ilâveten, muamelesine de titizlikle gayret göstermeliyiz.
Zira Kur’an’ın sadece sadasını dinlemek veya hakikat haritasını gözden geçirmek kafi değildir. Fudayl bin Iyaz'in şu ikazı ne kadar manidardır; “Kur’an-ı Kerim, amel edilsin diye indirildi; fakat insanlar onun sadece okunmasını amel edindiler.”
Esasen mü’minin her yirmi dört saatinde mutlaka yer alması gereken Kur’an ile ünsiyeti, bu mübarek günlerde daha da artırmaya gayret etmeliyiz. Onun mana ikliminde kalben derinleşmeli, muktezasınca amel etmeliyiz. Bütün hâl ve tavırlarımızı, Kur’an ile istikametlendirmeliyiz.
Unutmayalım ki Kur’an-ı Kerim, onun ahkâmıyla amil, ahlakıyla kamil olanlara kıyamet günü şefaatçi olacaktır. Fakat bunun aksine, onu ihmâl edenlerden de şikâyetçi olacaktır.
Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in Dünya semasına indirildiği bu mübarek ayda; “Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz…” düsturunca, kulluk hayatımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Bizleri felaket girdaplarından çekip kurtarmak için gönderilen Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalı, adeta canlı bir Kur’an olma gayretine girmeliyiz.
Her iki cihanda da saadet ve selametin, Kur’an’ın hayat veren ölçülerine riayete bağlı olduğunu can-u gönülden idrak etmeliyiz.