Anadolu'nun manevi kandillerinden Hz. Mevlana'nın vefat yıldönümü vesilesiyle, (ölüm) için söylediği "şeb-i arus" kavramından bahsetmek istiyorum.
Şeb-i arus, Hz. Mevlana’nın ölümü anlatmak için kullandığı bir kavramdır.
Hayat bir aşk ile yaşanıyor, bir iştiyakla özlemekle yaşanıyor, ölüm ise bu özlemenin gayesine ulaşması. Yani özlemin neticelenmesi, yani Allah’a vuslat.
Buradaki aşkın ilahi aşk olduğunu, iman olduğunu anlıyoruz.
Özlenilenin Allah olduğunu, insanın maşukunun nihai noktada Allah olduğunu anlıyoruz.
Müslümanların herhangi bir mutasavvıf, düşünür ya da bir âlimde öne çıkmış kavramın sünnetteki karşılığını bulması gerekir.
O irtibat kurulmazsa o zaman biz Hz. Peygamber’den kopuk olarak başka kişilere yönelmiş oluruz. Bu durum o kişilerin razı olacağı bir durum da değil.
Şeb-i arus kavramını Hz. Mevlana’ya özdeşleştirirsek ya da onun dinde ihdas ettiği bir kavram olduğunu düşünürsek yanlış bir yola gireriz.
Sevgili dostlar Peygamber Efendimiz sallallahu Aleyhi Vesellem’in “refik-i ala” yani Cenab-ı Hakk'a gönül hoşluğuyla gitmek, yani ölümü gönül hoşluğuyla karşılamak anlamında kullandığı bir ifadesi var.
Hz. Mevlâna’nın “şeb-i arus” şeklinde ifade ettiği bu söz, “refik-i âlâ” ile gelen bir kavramlaştırmadan ibarettir.
“Şeb-i arus” kavramının kaynağı
Hz. Peygamber'in “refik-i âlâ” ifadesidir.
Şeb-i arus aslında Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in nübüvvet diliyle ifade etmiş olduğu, dolayısıyla daha zarif, daha abartısız daha dikkatli söylenmiş bir sözün biraz şairce, şair muhayyilesiyle daha abartılı anlatıldığı bir kavramdan ibarettir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem son nefesinde, dünya hayatında kalmayla ukbaya göçme arasındaki durumu anlatmak için “refik-i âlâ” ifadesini kullanmıştır.
Yani Dosta gidiyorum, en yüce dosta gidiyorum.
Başka hadislerinde de “Allah’tan başka dost yoktur” buyurmuştur.
Dolayısıyla eğer bir din ölümü, “dosta gitmek” şeklinde Peygamber’in diliyle ifade ediyorsa onun ardından gelen şairler, onun ardından gelen mutasavvıflar o söze istinaden, o söze binaen “şeb-i arus” kavramını kullanabilirler.
Hz.Mevlâna da Sevgili Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in refik-i âlâ ifadesinden yola çıkarak şeb-i arus kavramını kullanmıştır. Yani “şeb-i arus”, “refik-i âlâ” ile gelen bir kavramsallaştırmadır.
İslam literatürü içerisinde oluşturulmuş bütün kavramlarda bütün düşüncelerde temel dayanak noktası Hz. Peygamberdir.
Bu nedenle, Hz Peygamber “burhan'ül muhakkikin”dir. Yani bütün bu kişilerin delilidir.
Temel hareket noktamız daima budur. Bu olmalıdır.
Bu ifadeyle Hz. Mevlana şunu söylemiştir;
Hayatını, hayatı verenin yolunda ve O’nun istediği tarzda harcayanlar için ölüm bir vuslattır.
Tehlike ise, sahibinden kaçmış asiler içindir.
Yüce kitabımızdan da bu konuda Hz. Yusuf (A.S) durumu calip-i dikkattir.
Hz. Yusuf (A.S.) zindandan çıkıp, Mısır’a sultan olmuş; anne-baba ve kardeşleri ile buluşmuş; sonrada “(Allâh'ım) Müslüman olarak canımı al ve beni salih kullarına kat ” diye dua etmiştir.
Hayatının en mutlu ve güzel ânında bu duayı yapmıştır.
O, buradaki hayatından daha mutlu bir hayatın orada var olduğunu görmüştür. Onun için kabri ve ondan sonraki hayatı istemiştir.