İnsanın bir şeyi öğrenmesi, benimsemesi ve nihayet yaşaması, çoğu zaman taklitle başlar ve zamanla tahkike (işin hakikatine) erişir. Örneğini ve önderliğini görüp hissetmediği ahlak ve davranışların, kişiliğe giydirilmesi ve hazmettirilmesi oldukça zordur. İşte peygamberlerin en önemli fonksiyonlarından biri de bu alanda devreye girmektedir. Onlar Rablerinin husûsî terbiyesine mazhar olduklarından, terbiye ve şahsiyet bakımından en yüksek kalitenin temsilcileri olmuşlardır.
Nitekim Resul-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve selem- Efendimizi mü’minlere takdim ederken Rabbimiz şöyle buyurur;
“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için (uyulacak) güzel bir örnek vardır.”
(Ahzâb Sûresi, 21)
Rabbani terbiyede sünnetullah (Allah’ın genel kanunu) diye ifade edebileceğimiz temel esaslardan biri de şudur ki; işlenmemiş ve terbiye görmemiş ham insanı, kamil yani olgun insan kıvamına eriştirmek için bir insan-ı kamile ihtiyaç vardır. Zira Yüce Allah, genel bir kanunu olarak insanı insanla eğitmekte ve yüceltmektedir.
İslam kültüründe mutlak manada “insan-ı kamil” denilince Fahr-i Kainat olan peygamberimiz kastedilir. Ona yakınlık ve onunla bütünleşme ölçüsünde, gerçek alim ve ariflere de “insan-ı kamil” denilebilir.
Şahsiyetini kemale erdirmek isteyen kimselerin, bu kemal ufkuna yakınlaşmak ve onun şahsiyetinden kendi şahsiyetine transfer gerçekleştirmek için güçlü bir ülfet ve muhabbete ihtiyaçları vardır. Zira benzeşmek ve olgunlaşmak, sadece zahirde (dış şekilde) gerçekleşirse, bu gerçek anlamda bütünleşme demek değildir. Batında da yani fikir ve gönül dünyasında da aynileşme yolunda mesafe kat etmek gerekmektedir. Bu ise muhabbete dayalı bir ülfet neticesinde oluşabilecektir. Nitekim hadis-i şeriflerde, bir kimse Allah Resulünü canından bile fazla sevmedikçe gerçek bir mümin kıvamına ulaşamayacağına işaret edilmiştir.
Şahsiyetler arası aynileşme sürecinin hızlı ve sıhhatli bir şekilde gerçekleşmesinde muhabbetin olmazsa olmaz bir tesiri olduğu muhakkaktır.
Tasavvufi eğitimin temelini, Allah Resulünün ilmine, haline ve duygularına varis olan bir mürşid-i kamil vasıtasıyla, gerçek insan-ı kamil olan Fahr-i Kainat –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin haliyle hallenmek oluşturur. Bu yönüyle mürşidler, bir anlamda ham insan ile kamil insan arasında bir köprü vazifesi görmektedirler.
Netice olarak, ilahi bir terbiye sürecinde yüksek bir şahsiyet kıvamına ve Allah katında şerefli bir makama nail olmak için, Allah Resulü hakkında sıhhatli bir bakış açısına sahip olmak ve dahası onunla tam bir ülfet peyda etmek zaruridir. Terbiye sürecinde Allah Resûlüne yolu uğramayan kimsenin, kemal/olgunluk ufuklarına kanat açması asla düşünülemeyecektir.