Türkiye olarak zorlu ve yoğun bir seçim sürecinden geçtik. Seçimin hemen ertesi günü düşüncelerimi hemen yazmak istemedim. Oturup, birkaç gün gözlem yaptım. Öncelikle 28 Mayıs’ta sandığa giden, oyunu kullanan bütün vatandaşlara demokrasiye sahip çıktıkları için kendi adıma teşekkür ederim. İlk tura göre katılım oranı biraz düştü ama olabilir. Kimseye ‘Neden sandığa gitmedin?’ diye hesap soracak halimiz yok.
Buna rağmen katılım yine de yüksekti ve bu seçim sürecinin sonrasında milletin iradesi sandıktan Recep Tayyip Erdoğan ismini çıkardı. Buna bir nevi Erdoğan güven tazeledi diyebiliriz. Muhalefette hiçbir taşkınlık yapmadan, ‘Milletin iradesi her şeyin üstündedir’ diyerek sonuca saygı duydu. Bunlar çok güzel şeyler. Seçimden önce gerek sosyal medya hesaplarımda gerekse köşe yazılarımdaki düşüncelerim ve öngörülerimin çoğunda haklı çıktım. Soru işaretleriyle dolu, karmaşık bir yapbozu doğru yorumlamak insanı ziyadesiyle mutlu ediyor. Sandıktan çıkan sonuç, ülkemiz ve Türk milleti için hayırlı, uğurlu olsun.
Seçim günü gördüğüm yanlışları anlatmazsam içim rahat etmeyecek. Yazacaklarım konusunda çoğunuzla hemfikir olduğuma eminim. Öncelikle oyların sayılmaya başlandığı andan itibaren anlatalım. Daha henüz oy kullanma işlemi yeni bitmiş, bazı sandıklar bile açılmadan arabalarıyla sokağa çıkan insanlar vardı. Kornalı konvoy timi daha o zamandan hazırdı yani.
Oy kullanma işleminin sona ermesinden sadece 1-1,5 saat sonra konvoylar zaferi kutlamaya başlamışlardı bile. Yayın yasağının kalkıp oy oranlarının açıklanmaya başlamasıyla birlikte bu sayı git gide çoğalmaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan seçmeni, zaferden tam anlamıyla emindi. Çok değil, saat 19.00-20.00 arasında ise insanlar meydanları doldurmuş, artık tam anlamıyla zaferi kutluyordu. Caddeler, meydanlar, ara sokaklar bir ellerinde AK Parti, diğer ellerinde Türk bayrakları olan insanlarla, ardı ardına kornalar çalarak konvoy yapan arabalarla doluydu. Gebze’de adeta bir şenlik vardı.
Ben de görevim gereği fotoğraf makinemi alarak hemen sokağa çıktım. Seçmenin bu mutluluğunu, zafer sevincini bir bir fotoğrafladım. Yaşam tarzı, giyimi, konuşması birbirinden çok farklı olan insanların yan yana, kol kola kutlama yaptıklarına şahit oldum. Bayrak tutanların yanı sıra elleriyle Bozkurt işareti yapan Milliyetçilerin de epey çoğunlukta olduğunu gördüm. Galiba bu seçimi gerçekten Milliyetçiler kazandırdı. Ama ilginçtir ki azınlık da olsa Sırtına Recep Tayyip Erdoğan bayrağı asıp zaferi kutlayan Suriyelilere de şahit oldum…
AK Parti Seçim Koordinasyon Merkezi önündeki kutlamalarda seçmenin coşkusunu, heyecanını adeta biz gazeteciler de yaşadık. İnsanlar belki sabaha kadar kutlama yaptılar. Haklarıdır, tarihi bir zafer kazandılar. Ama kutlamanın dozunu biraz abarttılar…
Sahadaydım, bir çok yanlışa da şahit oldum. İşimi bitirip, makinemi çantama koyup bir otobüs durağına geçtim ve beklemeye başladım. Yoğun geçen bir günün ardından evime gidip dinlenmenin hayalini kuruyordum. Durakta epey bekledim, ama hiç otobüs geçmedi. Sadece konvoy yapan sivil araçlar vardı. Durakta benim gibi bekleyenler vardı ve kapısı açık, hareket etmeyen, içinden yüksek sesle Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim müziği bir belediye otobüsü vardı. Benim bineceğim hat değildi ama dışarıda bulunan şoförüne hareket edip etmeyeceğini sordum. O da bu akşam çalışmadığını, yolcu almayacağını söyledi. Biraz daha bekledikten sonra yürümeye karar verdim, belki yolda başka bir otobüse denk gelirim diye düşündüm. Hiç otobüse denk gelmedim.
Gebze’den Darıca’daki evime kadar yürüyerek geldim. Çoğu cadde kutlamalar sebebiyle seçmenler tarafından kapatılmıştı. Yürürken her durakta benim gibi otobüs bekleyen onlarca insan gördüm. Benim gibi işten çıkıp, evine gidip yorgunluğunu atmak isteyen insanlarla doluydu. Yorgunluğuma yorgunluk katarak dakikalarca yürüdüm…
Korna sesleri, meşaleler, havai fişekler, insan cümbüşü… Bunlar kutlamalarda doğal şeyler, hatta güzel manzaralar vardı bile diyebilirim. Ama bazılarımız bir şeyleri yanlış yaptı. Bazılarımız kutlamalara çıkarken insanlığını evde unutup dışarıya çıktı. Bu seçimde de, bu kutlamada da, herhangi bir düğünde, bir takım şampiyon olduğunda bunun gibi sayabileceğimiz güzel geçen herhangi bir günün sonunda olduğu gibi yine sıkmadan duramadık. Bazılarımız yine marifetmiş gibi yanından ayırmadığı silahını çıkararak havaya, sağa, sola ateş etmeye başladı. Kutlama sesleri yine silahın ürkütücü sesiyle yırtıldı. O cümbüşün içerisinde silahın sesi inletti yine ortalığı.
Koşan, oyunlar oynayan, aileleriyle birlikte kutlama yapan, hatta annesinin, babasının kucağında olan yüzlerce çocuğun yanında silahlar sıkıldı. Garibim çocukların yüzlerindeki korkuya şahit oldum. Başıma bir yorgun mermi düşecek korkusuyla gittim evime.
Mesela Trabzon’da farklı ilçelerdeki kutlamalar sırasında ateş edilirken kurşunların isabeti olan biri çocuk 4 kişi yaralandı. Çocuk dediğime bakmayın, oysaki daha 3 yaşındaydı. Neyi kutladıklarından bile bir haber ailesinin kucağında çıkmıştı dışarıya. Bunun gibi onca haber aldık, bunun gibi onca kişiye üzüldük hep birlikte. Hadi her şeyi geçtim de şimdi soruyorum sizlere; 3 yaşındaki o masumun hesabını kim verecek?
Oysaki seçim olduğu için ülke genelinde önlemler alınmıştı. İnsanlar bilinçlerini kaybetmesinler, birbirlerine zarar vermesinler diye alkol satışı yasaklanmıştı mesela o gün. Çok sayıda polis ve bekçi ekipleri görevlendirilmişti güvenlik için. Alkol yasaktı ama silah serbestti maalesef. Sizin düşüncenizi bilemem ama bu bana yanlış geliyor. Bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Bu kadar silahın kaçı ruhsatlı mesela? Neden insanlar en mutlu oldukları günlerde bu lanete sarılıyorlar hemen? Havaya, sağa, sola silah sıkanlara bir yaptırım uygulandı mı? Ya da o silahları hangi maksatla yanlarında taşıyorlar? Bizden olmayanı görürsek vururuz silahlanması mı bu? Gerçekten böyle düşünen insanlıktan uzak seçmenler var mı? Bu düşünce beni çok korkutuyor…
Silah sesleriyle yoğrulan, insanların birbirinden korktuğu, birilerinin diğerlerine her an zarar vermek istediği değil barış dolu günlerde buluşalım lütfen. Sevincimize kan ve gözyaşı mani olmasın. Kardeşliğimiz bozulmasın.
Esen kalın…