Her ne kadar şu an içine iyiden iyiye siyaset karışmasından dolayı söylensem, bununla beraber dev bir endüstri olup inanılmaz paraların dönmesinden kaynaklı eleştirsem de dünyada birçok insan olduğu gibi ben de futbolu ilgiyle takip ediyorum.
Futbolun kulüpler bazında en büyük arenasının şampiyonlar ligi olduğu aşikar ancak iş milli boyuta döndüğü zaman öyle bir kupa var ki, tüm kupalardan daha öte, daha büyük.
Hem tasarımı hem de manevi ağırlığı ile...
Pek tabii Dünya Kupası'ndan bahsediyorum. Dünya Kupası, 4 yılın ardından bu kez, ilk defa kış aylarında düzenleniyor.
32 takım, Katar'ın ev sahipliğinde dünyanın en iyisi olmak için mücadele edecek.
Kimisi için o arenaya çıkmak, o arenada mücadele etmek başarı sayılırken, kimisi için de tarihin altın sayfalarına kendilerini kazımak için son şans.
Dünyanın görüp görebileceği en büyük futbolculardan ikisi olan Cristiano Ronaldo ile Lionel Messi, son kez bu sahnede yerlerini alacaklar.
Bununla birlikte, Dünya Kupası ilk kez sezon ortasında oynanacak. Yani futbol açısından, sporcuların yorgun olmadığı form yakaladığı bir dönemde sahaya çıktıklarını göreceğiz.
Katar'da neden yapıldığı, geleneğin neden değiştirildiğine dair tartışmalar süredursun, dünyanın en çok izlenen sporunun, en büyük arenasından bir futbolsever olarak keyif almak istiyorum.
Bugüne kadar Brezilya, kazandığı 5 kupayla turnuvanın en başarılı ülkesi, Brezilya'yı 4 kez ile Almanya ve İtalya takip ediyor. Arjantin, Fransa, Uruguay'ın ikişer kez kazandığı kupayı, İngiliz ve İspanyollar da birer kez müzelerine götürdü.
Gönlüm ister ki, Arjantin kupayı üçüncü kez müzesine götürsün ve kupa dünyanın en iyisi olduğunu düşündüğüm Messi'nin ellerinde kalksın. Hoş gönül asıl milli takımımızın burada yer almasını isterdi ama bu kez de olmadı. 2002'de yaşadığımız heyecanı tekrar yaşayamadık. Kısmet 2026'ya diyerek, tüm futbolseverlere iyi seyirler diliyorum.