15 Şubat’ta babamın korona olması ve daha sonra benimde koronaya yakalanmam sebebiyle bir süredir evdeydim. Çok şükür ki hastalığı hafif atlattığımız bu süreçte evde biraz dinlenmek iyi geldi. Tabi yat yat nereye kadar. Sıkıldım ve bir film ya da dizi arayışına girdim.
Bir süredir izlemeyi düşündüğüm ama bir türlü fırsat bulamadığım Çernobil dizisini izledim. 5 bölümden oluşan bu mini diziyi beğendim ve bilmediğim bir çok şey öğrenme imkanı sundu bana. Sizlere de izlemenizi tavsiye ederim.
Dizi, insanlık tarihinin o güne kadar gördüğü en büyük çevre felaketlerinden birisi olan Çernobil faciasını konu alıyor. Ukrayna'nın başkenti olan Kiev şehrine yaklaşık olarak 130 km uzaklıkta ve kuzeyinde yer alan Çernobil kentinde faaliyet gösteren Çernobil Nükleer Santrali’nde 26 Nisan 1986 tarihinde korkunç bir patlama meydana geldi. 4. Reaktörde meydana gelen bu patlamanın ardından radyoaktif madde yüklü bulutlar çok geniş bir alana yayıldı. Ülke sınırlarını aşan radyoaktif madde yüklü bu bulutlar Türkiye'ye de geldi ve bu coğrafyayı özellikle de sınıra yakın olan Karadeniz bölgesini ve insanını etkiledi. Çernobil nükleer faciası neticesinde çevreye yayılan radyasyon miktarı 1945 yılında Japonya'nın Hiroşima kentine atılan atom bombasının tam 50 katına eşit miktarda olduğu ifade edilmişti.
İzlerken ilk aklıma takılan soru, böylesine tehlike oluşturabilecek bir teknolojiye neden ihtiyaç duyduğumuz oldu. Araştırıp gördüm ki nükleer enerjinin birçok avantajı var. En önemlileri şunlardır:
Nükleer enerji üretim sürecinde temizdir.
Elektrik üretim maliyeti düşüktür.
Neredeyse tükenmez.
Onun nesli sabittir. (Planlı yeniden doldurmalar ve bakım kesintileri hariç, yılın %90'ında nükleer enerji tam kapasitede çalışıyor.
Avantajları kadar dezavantajları da insanı düşündürtecek cinsten olan nükleer enerjinin dezavantajları ise şöyle;
Atıkları çok tehlikelidir.
Kaza çok ciddi olabilir.
Savunmasız hedeflerdir. İster doğal afet olsun, ister terör eylemi olsun, nükleer santral bir hedeftir ve yıkılması veya hasar görmesi durumunda büyük kayıplara neden olur.
Yüksek güvenlik standartlarına rağmen halen çok riskli bir teknoloji olan nükleer enerjinin yanlış ellerde nasıl bir tehlike saçtığını bu dizi sayesinde anlama fırsatı buldum. Çernobil’in Ukrayna’da olduğunu öğrenmem de bu dizi sayesinde oldu ve gündemdeki olaylardan dolayı daha çok ilgimi çekti bu dizi ve bu konu.
Korona ha bitti ha bitecek, dünyaca kurtulacağız derken şimdi yeni bir sorunla karşı karşıyayız. Rusya-Ukrayna savaşıyla…
Günlerdir “Savaş mı olacak?” korkusu maalesef gerçek oldu ve 24 Şubat’ta Rusya askeri birlikleri Ukrayna’ya girdi ve başkent Kiev’i bombalaya başladı.
Bu gelişmeler karşısında “Rusya, ya nükleer santralleri vurursa? diye endişelenirken dün sabah haberlerde “Rusya, Zaporijya nükleer santralini vurdu” haberini görmemle korkulan oldu diye düşünmeden edemedim.
Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olan Zaporijya Nükleer Santrali’nin verebileceği zararın Çernobil’den 10 kat fazla olacağı söyleniyor. 1986’da meydana gelen Çernobil’in felaketinin etkilerinin hala sürdüğü düşünüldüğünde insanoğlunun karşı karşıya kalacağı tehdidin boyutunu varın siz düşünün.