Hemen hemen herkesin bildiği ve emin olduğu bir gerçeklik var. Doğada her zaman güçlü olanın hayatta kaldığı…
Yaşadıklarınıza, insanlara, hayvanlara, doğaya şöyle bir dönün bakın. Zayıf ve güçsüz olan bir şey varlığını devam ettiremiyor. Bunu en basit haliyle izlediğiniz belgesellerden hatırlayacaksınız. Dere kenarında bir ceylan, birazdan olacaklardan habersiz bir şekilde su içerken bir yandan etrafı kolaçan etmek zorunda. Çünkü her an bir aslana yem olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu biliyor. Bir yandan hayatta kalma arzusuyla suyunu içmek istiyor bir yandan ölümün soğukluğunu her zaman ensesinde hissediyor.
Şimdi bir örnek daha vermek istiyorum doğadan. Ama ilki kadar normal karşılayamadım ilk başta. Öğrendiğimde hem çok şaşırmış hem de içimde bir şeylerin acıdığını fark etmiştim. Leylekler göç zamanı geldiğinde çok kısıtlı zamanda yavrularını büyütmek zorunda kalırlar. Bu nedenle anne leylek diğer yavrusunu daha hızlı büyütmek için birini feda etmek zorunda kalır. Ve en zayıf yavrusunu yuvadan atarak, diğerini hayatta tutmayı seçer. Gerçekten de zayıf olanın yaşama şansı olmadığını bir kez daha net bir şekilde öğrenmiş oldum.
Bilimsel olarak bakacak olursak 19. yüzyılda Darwin’in de ele aldığı bu konu “Doğal Seleksiyon” olarak adlandırılıyor. Doğada sürekli olarak var olan yaşam savaşında güçlü olan ve doğal yaşam şartlarına uyum sağlayabilen hayatta kalabilmektedir.
Konuyu bağlamak istediğim yer ise psikoloji... F. Nietzsche “Beni öldürmeyen şey güçlendirir” diyerek psikolojik dayanıklılık kavramına dair düşünmemizi sağlamıştır. Psikiyatrist Viktor Frankl, toplama kampı Auschwitz’den kurtulmuş bir Yahudi. İnsanın Anlam Arayışı kitabında üzerinde durduğu “dayanıklılık” ve anlam konularına çok değerli katkıları olan Frankl, her çağın kendine ait nevrotik bir durum içinde olduğunu ve bununla baş edebilmek için kendi psikoterapisine ihtiyaç duyduğundan bahsediyor. Bizim çağımızda da, insanların kabulü zor; güvensizlik, kızgınlık, üzüntü, çaresizlik gibi çeşitli olumsuz duygular uyandıran bir dönemden geçtiği ortada. Bireysel ya da toplumsal olarak yaşadığımız travmaların bizde genellikle yarattığı stres ve endişe psikolojik ve fiziksel iyi oluşumuza zarar verebiliyor. Bazı insanlar zorluklar karşısında direnmekten vazgeçer ve yenilgiyi kabul ederken, bazıları riskli durumlarda, stres altında veya zorluklar karşısında baş edebilme gücüne sahip olan insanlar. Bu kişiler zorlukların üstesinden geldikçe kendilerine olan güvenleri artıyor. Hayatta her an karşımıza çıkabilecek zorlukların, belirsizliklerin, olumsuz olayların karşısında durmak, bunların üstesinden gelebilme gücü bireyleri güçlendiriyor.
Ben de böyle olduğuna inanıyorum. Kendimde gözlemlediğimde çok oldu. Zor ve stresli zamanlarda ne kadar üzgün ve umutsuz olsam da yaşadığım birçok şeyin üstesinden geldiğimi hatırladığım o ufacık an bana güç verdi. Bu demek değildir ki her daim güçlü olmak zorundayız. Hayır. Hayatta mevsimler gibi. Bazen yaz bazen kış. İnsan her ne yaşamış olursa olsun; düşse de yeniden ayağa kalkabilme gücüyle inanılmaz bir varlık. Bu yolda verdiği savaşı da çok kıymetli buluyorum. O yüzden