sözcü.com.tr'de yer alan habere göre Meral Akşener'in grup toplantısı konuşmasından satır başları; Yakın tarihimizin, en büyük acısını yaşıyoruz. Ama tüm acılarımıza rağmen, her zaman olduğu gibi, yan yanayız. Ve bu yarayı, hep birlikte saracağımızın farkındayız.
“ASLA UNUTTURMAYACAĞIZ!”
Nice hayatların, nice hayallerin, moloz yığınlarının, altında kalışını unutmayacağız. Tertemiz niyetlerle uyunan bir geceye, çamurun sıçradığı, o karanlık sabahı unutmayacağız.Ben, 1999 depremini bizzat yaşamış, yakınlarını kaybetmiş bir insanım. Dolayısıyla, deprem gerçeğiyle yüzleşmenin, ne demek olduğunu, iyi biliyorum. 99 depremi, hepimize çok şey öğretti. Mesela bunlardan biri; ilk 72 saatin önemiydi. Arama kurtarma çalışmalarının, yapıldığı yerlerde, ayak altında dolaşmamak, oradaki çalışmalara, engel olmamak çok önemlidir. Çünkü ilk 72 saatte, en büyük ihtiyaç; enkaz altındaki vatandaşlarımızın kurtarılması ve bölgeye gerekli desteğin, en hızlı şekilde sağlanmasıdır. İşte biz de tam olarak bu sebeple, afeti öğrenir öğrenmez, Afet Koordinasyon Merkezimizi kurup, parti olarak seferber olduk.
SEFERBERLİK ÇAĞRISI
Vatandaşlarımızla beraber, hep birlikte, yaralara merhem olmak için çalıştık. Bu vesileyle; deprem olur olmaz yaptığım, seferberlik çağrısına cevap veren, parti yöneticilerimize, milletvekillerimize, il ve ilçe başkanlarımıza, teşkilat mensuplarımıza, üyelerimize, bir kez daha teşekkür ediyorum. Bugün salonda, gençlik kollarımız yok. Onlar, ‘Biz bu ateş sönene kadar, hep buradayız’ dediler. Ve hala bölgedeler. O nedenle, gençlik kollarımızdaki, tüm evlatlarıma da özellikle teşekkür etmek istiyorum. Ben de, 72 saat sonra deprem bölgesindeydim. Yaralılarımızı ziyaret ettim, aile fertlerini, yakınlarını, sevdiklerini kaybetmiş insanlarımıza, taziye ziyaretlerinde bulundum. Yürütülen çalışmaları, yerinde gördüm. Depremzede vatandaşlarımızın, taleplerini dinledim. Özellikle ilk 3 gün boyunca, bölgede yaşanan organizasyon krizi, vatandaşlarımızın canını yakan, başlıca konulardan biri oldu. 5'inci günde bile, hâlâ arama kurtarmanın ulaşmadığı enkazlar vardı.Enkaz altından kurtulan vatandaşlarımızın, çektiği çile de ayrıydı. Cenazesine, kefen bile bulamayan, insanlarımız vardı. Depremin, 7'nci gününde bile, çadır bekleyen aileler vardı.
“İMAR AFFI ÇÖZÜM DEĞİL, ÖLÜM FERMANI”
Dondurucu soğukta, barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günler boyunca tuvalet sorunuyla uğraşan, vatandaşlarımız vardı. Ez cümle; biz, 1999 depreminin üzerinden geçen, 24 yılın ardından, 6 Şubat'ta sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmedik. Biz aslında, 24 yıl sonra hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik. Yapı denetim sisteminin, işlemediği gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun, acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının, çözüm değil, tam tersine, ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik.
“HİÇ KİMSE SORUMLULUK ALMIYOR”
Mesela; depremin ertesi gününde, Birçok ilimizden, doğru düzgün haber bile alamazken; Türk Kızılayı Başkanı'nın; “Ulaşılamayan bir nokta yok” diyerek, kendini bile inandıramadığı, yalanına maruz kalıyoruz. Mesela; bir vatandaşımız; “Yardım edin, bir vinç gelsin, bir ekip gelsin” diye feryat ederken; eski bir bakanın, acılı babanın yüzüne bile bakmadan, telefonuyla oynadığı, aymazlığa şahit oluyoruz. Mesela; binlerce insanımız, enkaz altında can verirken, Hazine ve Maliye Bakanı'nın; Tek sıkıntıyı, sosyal medyadaki haberlerden ibaret gördüğü ve kamera kadrajına girme peşinde, eski başbakana omuz attığı, bir büyük kepazeliği izliyoruz.
‘KADER PLANI’ TEPKİSİ
Her felakette tekrarladığı gibi, yine utanmadan; “Bunlar, kader planının içerisinde olan şeyler.” dedi. Yani yine kader dedi, yine tevekkül dedi. Gerçekten ibretlik. Sayın Erdoğan; sana daha önce de söylemiştim. Sen istediğin kadar, duymazdan gel. Sen istediğin kadar, kulaklarını tıka. Gerçekleri değiştiremezsin. Tevekkül: Her türlü tedbiri aldıktan sonra, bir işi, nihayetinde, Allah'a havale etmektir. Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamayıp, üstüne de, tevekkülden bahsedip, meseleyi kadere havale etmek; şuursuzluktur, aymazlıktır, terbiyesizliktir. Kendi beceriksizliğini, “kader planı” diyerek, perdeleyemezsin Sayın Erdoğan. Kurduğun yağma düzeninin, ağır faturasını, “kader planı”na yükleyemezsin! Devletimizi yönetemediğin gerçeğini, “kader planı” diyerek gizleyemezsin! Hiç kadere sığınma! Bu beceriksizliğin arkasındaki, tek sorumlu sensin sen! Kızılay'in içini boşaltıp, AFAD'ı arpalığa çeviren; devletin en kritik kurumlarının, tepelerini, çapsız, birikimsiz, yetersiz kadrolarla dolduran sensin sen! Hatırla; 2003'teki, Bingöl depreminde ‘Deprem kader diyerek geçiştirilemez' diyen, bizzat sendin. Hatırla ‘Deprem felaketi, kötü yönetimin sonucudur. Tüm sorumlulardan, hesap sorulmalıdır' diyen de, bizzat sendin. Ne oldu Sayın Erdoğan? O günden bugüne, ne değişti? Geçtim sorumlulardan hesap sormayı; felaketin daha 3'üncü gününde utanmadan çıkıp, ‘Bugün daha rahatız, yarın daha da rahat olacağız' dedin. Bugün, depremin 16'ncı günü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz can verdi. İnsanlarımız, koordinasyonsuzluktan, organizasyonsuzluktan enkaz altından kurtarılmadığı için, soğuktan donarak öldü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Hatay yok oldu, Maraş harap oldu. Adıyaman'da, Malatya'da, Kilis'te, Osmaniye'de, Diyarbakır'da, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Elâzığ'da nice ocaklar söndü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Doğrudur, depremler doğal afetlerdir. Ama bu afetin, felaketle sonuçlanmasının sorumlusu bizzat Sayın Sayın Recep Tayip'dır.
“ASRIN FELAKETİNİ GİZLEYEMEDİLER”
Felaketin üzerinden geçen 16 günün ardından açık ve net olarak gördüğümüz bir gerçek var. Biz milletçe, canımızın derdindeyken, iktidar medyası da, her zaman olduğu gibi propagandasının derdindeydi. Ama tüm çabalarına rağmen; gerçekleri yine eğip bükemediler, yine değiştiremediler. Kampanya videoları çektiler. Yasaklar getirdiler. Evlere polis gönderdiler. Ama yine de sözüm ona, asrın liderinin ve asrın sisteminin, asrın felaketine neden olduğunu gizleyemediler. Oysa biz, İYİ Parti olarak, Kurulduğumuz günden beri deprem tehlikesine dikkat çektik. İstanbul'dan, Kahramanmaraş'a kadar deprem riskinin olduğu, tüm illerimizdeki, milletvekillerimiz ve il başkanlarımız, depreme karşı, iktidarı uyardılar. Deprem Vergisi'nin akıbetinden, afet toplanma alanlarının giderek azalmasına kadar, birçok konuyu gündeme getirdik. ‘Deprem değil, ihmal öldürür' dedik, dinlemediler. Hemen hemen her Meclis grup konuşmasında, liyakatin öneminden bahsettik, duymadılar. AFAD gibi, bu ülkenin canını emanet ettiği bir kurumda, liyakati önemsemediler. Önlerine koyulan, sayfalarca analiz ve rapordaki gerçeği görmezden geldiler. Kendilerinin bile inanmadığı, tribün tatbikatları yaptılar, ders almadılar. SMS göndermekten bile aciz olduklarını görmelerine rağmen, telekomünikasyon sorunlarını gidermediler. Ve sonuç olarak yüzyılımızın en büyük depremine, yüzyılımızın en beceriksiz, en aciz iktidarıyla yakalandık.
GÖÇ SORUNU
Yaşadığımız bu büyük felaketin, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, ve demografik birçok etkisi olacak. Geçen hafta, bir konuya, özellikle dikkat çektim. Deprem bölgesindeki göç hareketliliği, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2,5 milyondan fazla vatandaşımızın tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla, bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde, bu durum gelecekte, bölgedeki insanlarımız için bir demografik değişim tehlikesini, gözler önüne seriyor. Nüfusumuzun, yüzde 16'sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında göçün gerçekleştiği, Mersin ve diğer illerimizde de bu sorun hayatı giderek daha da olumsuz etkileyecektir. Köylerin boşaltılması ise bu kapsamda sadece bir demografik değişime değil, terör örgütlerine, yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle, öncelikle Hatay'dan başlayarak tüm Türkiye'de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum.
“SIĞINMACILARI GERİ GÖNDERMEYE DAVET EDİYORUM”
Şehirlerimizi yeniden onaracağız. Ve bunu yaparken de, yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz. Ancak artık sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir. Buradan iktidarı, başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında sığınmacıları, ülkelerine geri göndermeye, bunun için de gerekli adımları atmaya ve diplomatik görüşmeleri, derhal başlatmaya davet ediyorum.
“KİMSE MERAK ETMESİN”
Ayrıca yine daha önce tanıttığımız Takas Fonu'muzda biriken gelirin bir kısmını da bu projede kullanacağız. Bunun yanında ise, sosyal etki ve kalkınma etki tahvillerinden elde edeceğimiz gelir ile konut, okul, hastane gibi inşaatların, maliyetini karşılayacağız. Yani; İYİ Parti olarak, biz diyoruz ki; gelin, yaralarımızı beraber saralım. Bu depremin yol açtığı enkazdan; sanayimizle, üretim gücümüzle, ihracat kabiliyetimizle ve işçimizin alın teriyle çıkalım. Kimse merak etmesin. Bu zorluğu da atlatacağız. Yaralarımızı birlikte saracağız. Milletçe el ele verecek ve iyileşeceğiz. Zengin, mutlu ve güçlü bir Türkiye'ye mutlaka ulaşacağız.