Gazeteci, Yazar ve Hukukçu Uğur Mumcu’nun ölümünün 27’nci yılında Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti(KOGACE), Kocaeli Barosu, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği(KYÖD) ve Atatürkçü Düşünce Derneği(KYÖD) tarafından ortak düzenlenen programda Uğur Mumcu Parkı’nda anıldı. Programda KOGACE Başkanı Cemal Kaplan, Kocaeli Barosu Başkanı Bahar Gültekin Candemir, KYÖD Başkanı Didem Turan, ADD Kocaeli, İzmit, Yahyakaptan, Derince, Gebze, Gölcük, Karamürsel, Körfez Şube Başkanları, İzmit Belediyesi Başkanvekili Hakan Tanta, CHP İl Başkanı Cengiz Sarıbay, İl Başkanvekili Harun Yıldızlı, İzmit İlçe Yöneticisi Veli Beyaztaş ve çok sayıda gazeteci yer aldı.
‘ANINDA BULMANIN OLANAĞI DA YOKTUR’
Programda komite adına konuşma yapan KYÖD Başkanı Didem Turan, “Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleriyle çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu'da 'Kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı. Böyle yazıyordu Uğur Mumcu, Musa Anter'in 20 Eylül 1992'de öldürülmesinden sonra kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında” ifadelerini kullandı.
‘CİNAYETLER SARMALININ EN ÖNEMLİLERİNDEN’
Turan sözlerinin devamında, “Türkiye basın tarihinde haberleri, yazıları, araştırma dosyaları ve kitaplarıyla büyük bir iz bırakan gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden bugün tam 27 yıl geçti. Uğur Mumcu neden katledildi ? Bu sorunun yanıtını: ülkemizde 1988 yılından 1999 yılına kadar devam eden bir seri suikastlar zincirinde aramak gerekir. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın katledişlerindeki temel karekteristik özellik her birinin özgür düşünceyi savunan laik aydınlar ve bilim insanları olmalarıdır. Elbetteki Uğur Mumcu bu cinayetler sarmalınn en önemlilerinden biridir” sözlerini kullandı.
‘KAMUOYUNUN ÖZGÜRCE OLUŞMASI İÇİN’
Turan sözlerini, “Çünkü Uğur Mumcu 24 Ocak 1980 kararlarının demokratik bir düzende yürütülemeyeceğini, ekonomik diktatörlük manifestosu olan bu kararların ardından siyasi diktanın geleceğini görmüştü. 12 Eylül düzeninin Türkiye’nin kuruluş felsefesinin, Atatürk ilkelerinin tasfiyesini amaçladığını, sözde Atatürkçü söylemlerin arkadan gelecek olan işbirlikçi teokratik diktayı maskelemeye yönelik olduğunu biliyordu. Gazeteciliğin, halkın sağlıklı bilgi alma, kamuoyunun özgürce oluşmasına katkı verme sorumluluğunu taşımak olduğuna inandı” ifadeleriyle sürdürdü.
‘ANINDA BULMANIN OLANAĞI DA YOKTUR’
Programda komite adına konuşma yapan KYÖD Başkanı Didem Turan, “Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleriyle çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu'da 'Kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı. Böyle yazıyordu Uğur Mumcu, Musa Anter'in 20 Eylül 1992'de öldürülmesinden sonra kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında” ifadelerini kullandı.
‘CİNAYETLER SARMALININ EN ÖNEMLİLERİNDEN’
Turan sözlerinin devamında, “Türkiye basın tarihinde haberleri, yazıları, araştırma dosyaları ve kitaplarıyla büyük bir iz bırakan gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden bugün tam 27 yıl geçti. Uğur Mumcu neden katledildi ? Bu sorunun yanıtını: ülkemizde 1988 yılından 1999 yılına kadar devam eden bir seri suikastlar zincirinde aramak gerekir. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın katledişlerindeki temel karekteristik özellik her birinin özgür düşünceyi savunan laik aydınlar ve bilim insanları olmalarıdır. Elbetteki Uğur Mumcu bu cinayetler sarmalınn en önemlilerinden biridir” sözlerini kullandı.
‘KAMUOYUNUN ÖZGÜRCE OLUŞMASI İÇİN’
Turan sözlerini, “Çünkü Uğur Mumcu 24 Ocak 1980 kararlarının demokratik bir düzende yürütülemeyeceğini, ekonomik diktatörlük manifestosu olan bu kararların ardından siyasi diktanın geleceğini görmüştü. 12 Eylül düzeninin Türkiye’nin kuruluş felsefesinin, Atatürk ilkelerinin tasfiyesini amaçladığını, sözde Atatürkçü söylemlerin arkadan gelecek olan işbirlikçi teokratik diktayı maskelemeye yönelik olduğunu biliyordu. Gazeteciliğin, halkın sağlıklı bilgi alma, kamuoyunun özgürce oluşmasına katkı verme sorumluluğunu taşımak olduğuna inandı” ifadeleriyle sürdürdü.