Lise zamanlarından itibaren kitaplar, kalem ve kağıtlarla haşır neşir olan ve bir süre Gebze’de de yaşayan Fatih Türker’in yazma serüveni günlük ve şiirleri kağıda dökerek başladı. Bu süreçte roman okumayı bir tutku olarak gören ve okumaktan hiç vazgeçmeyen Türker, yazmanın da kendisine aynı hazzı verebileceğini düşünerek ilk romanı olan Erik Ağacı’nı yayınladı. Türker’in kitabı her yaştan okur tarafından büyük bir ilgi gördü. Kitabı yayınlandıktan sonra düzenlenen fuarlarda okurlarıyla bir araya gelme fırsatı bulan Türker, çok güzel geri dönüşler aldı. Genç yazar, şimdilerde ise ikinci romanını çıkarabilmek için kollarını sıvamış durumda. Türker, yazarlık serüvenini Gebze Yenigün Gazatesi’ne anlattı. Roman okurken ve yazarken büyük bir heyecan yaşadığını aktaran Türker, Gazeteci Mustafa Uslu’nun sorularını yanıtladı.

"KENDİME SÖYLEYEMEDİKLERİMİ YAZDIM"
Yazı yazmayı, hayatı anlamanın araçlarından birisi olarak değerlendiren Fatih Türker, "Genel kanı yazarın kendi bildiği konuları anlatması olduğuna dair ama aksine ben anlamak, anlamlandırmak ve derinleştirmek için yazıyorum. Erik Ağacı'nı okuyanlar karakterleri benden daha iyi tanıyor, biliyor. Ben hala üzerine düşünüyorum. Çünkü edebi bir metni salt okuyup rafa kaldırmak yetmiyor, sığ kalıyor. Bazılarını uzunca bir süre yanınızda taşıyorsunuz. Yazının diğer bir yönü hayattan kaçmak. Liseyi iki farklı şehirde tamamladım. Benim için güç zamanlardı. O sıralar kendime söyleyemediklerimi, pişmanlıklarımı, kamburlarımı yazdım. Baş edebilme yetisi verdi bana. Günümüzde karşılığı daha başka. Bir hikaye gelip beni buluyor, sonra ben peşinden koşuyorum. Bu bir tür insanın kendisine serüven yaratma hali. Ama bunu bir iş olarak ele alan, düzenli yazabilenlere saygım sonsuz" dedi.

"ROMAN YAZMADAN ÖNCE GÜNCE TUTARDIM"
Bir şeyler yazabilmenin yetenekten ziyade bir disiplin olduğunu kaydeden Türker, "O disiplinden ben epey uzağım. Asla bir düzenin içine alamıyorum. Lise son sınıftayken ciddi anlamda tanıştım. Öncesinde günce tutardım. Gezi yazısı yazmayı hala çok seviyorum. Herkes gibi ilk olarak şiir yazdım. Anneler günüydü sanıyorum. Lisede daha çok deneme ve öykü yazdım. Hatta bir yarışmada dereceye girmiştim. O gün hevesim arttı. Tabii bu üslubu tutturmak zaman alıyor ve bolca okumak gerekiyor" diye konuştu.
Bir şeyler yazabilmenin yetenekten ziyade bir disiplin olduğunu kaydeden Türker, "O disiplinden ben epey uzağım. Asla bir düzenin içine alamıyorum. Lise son sınıftayken ciddi anlamda tanıştım. Öncesinde günce tutardım. Gezi yazısı yazmayı hala çok seviyorum. Herkes gibi ilk olarak şiir yazdım. Anneler günüydü sanıyorum. Lisede daha çok deneme ve öykü yazdım. Hatta bir yarışmada dereceye girmiştim. O gün hevesim arttı. Tabii bu üslubu tutturmak zaman alıyor ve bolca okumak gerekiyor" diye konuştu.

"YAZMAK SANCILI BİR SÜREÇ"
Roman yazmanın aslında okumak kolay haz veren bir şey olmadığını farkettiğini söyleyen Türker, "Lise son sınıfta üniversite sınavına hazırlanırken epey bunalmıştım. Sapanca'da, rakım olarak yüksekçe bir mahallede oturuyorduk. Kar tatili olmuştu. Test çözmek yerine Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık romanını okuyordum. Esra Öğretmenim hediye etmişti. Hala kütüphanemin en güzel yerinde duruyor. Sonra bu roman benim zihnimde bir ışık yaktı. Roman okumanın tarifsiz hazzı bana yazmanın da aynı etkiyi bırakacağını düşünmüştüm ama kazın ayağı öyle değilmiş. Okumak en konforlusu, yazmak sancılı bir süreç. Bazen yazamamak, aslında zihninde net olan bir şeyi kağıda dökememek uyku kaçırabiliyor. Yazdığım her neyse bittiği zaman kocaman bir boşluk ve düzenli nefes, alıp verişler kalıyor geriye" şeklinde konuştu.

"BİR YOLCULUKLA BAŞLIYOR KİTAP"
İlk kitabı olan Erik Ağacı romanından bahseden Türker, "400 küsur sayfa roman yazabilir insan ama o yazdığını birkaç cümlede anlatmakta zorlanır. Garip. Ama deneyeceğim. Kabuğunu kıramayan, kendi halinde genç bir kadının hikayesi aslında bu. Annesiyle kuvvetli bir bağı var, babasıyla tam aksine. Onun iç dünyasını, hesaplaşmalarını, hayatı ve kendisini keşfetmesini okuyoruz. Bir yolculukla başlıyor kitap, devamında yeni insanlar, yeni duygular, şehirler gelip geçiyor. Alt metinde karakterin hüznü hiç dinmiyor. Okur olarak değerlendirdiğim zaman bir hüzün boşluğu bence" ifadelerini kullandı.

"OKURLARLA SOHBET ETMEK İÇİN CAN ATIYORUM"
Kitap fuarlarını edebiyata meraklı insanların denk geldiği ideal bir yer olarak tanımlayan Türker, "Ben her fuara giderken yazar arkadaşlarla, okurlarla sohbet etmek için can atıyorum. Beni hayattan koparıyor. Hayatın tekdüze halini, sıkıcılığını bir süre unutturuyor. Son gittiğim Ankara fuarı müthişti. Bir senaristle tanıştık. Kibar, ilgili bir beydi. Kitabımı aldı. Gençlerin üslubunu ve neler yazdığını merak ettiğini söyledi. Başka bir hanımefendi beni gördüğü zaman böylesine kütleli bir romanı yazmış olmama şaşırdığını söyledi. Kocaeli fuarında yaşadığım yere de yakın olduğu avantajıyla kitabımı okumuş insanlarla konuşma fırsatım oldu. Sizin kelimelerinizi okumuş, hikayenize ortak olmuş biriyle göz göze gelmek şahane" ifadelerine yer verdi.

"DİLERİM Kİ OKURDA KARŞILIĞINI BULUR"
Yeni bir eser üzerinde çalıştığının müjdesini veren Türker, sözlerini şu cümlelerle tamamladı; "Bir roman daha yazıyorum. Epey ilerledim. Yaz sonuna kadar tamamlarım muhtemelen. Beni heyecanlandıran bir hikaye oldu. Biraz İstanbul, biraz aile, biraz hüzün en çok umut etmenin temsili olacak okur Fatih'in gözünde. Dilerim hayal ettiğim gibi olur, okurda karşılığını bulur. Uzun zamandır çağdaşlarımı okuyorum. Okuduktan sonra üzerine konuşmak, hatta yazmak disipline ediyor beni. Keyif alıyorum. Belki son zamanlarda okuyup beğendiklerimden bahsedebilirim. Didem Kazan Sol'un Kusura Ayna, beni zorlayan ama iyi yazılan bir öykü kitabıydı. Şu sıralar okumaya devam ettiğim Deniz Ceren Türkkan'ın Denize Söylediğim Şarkılar romanı güzel gidiyor. İlk çıkan öykü kitabını severek okumuştum. Onur Çalı'nın okuduğum ikinci deneme kitabı Dünlükler, rehber niteliğinde, iyi bir okurun notları."
Yeni bir eser üzerinde çalıştığının müjdesini veren Türker, sözlerini şu cümlelerle tamamladı; "Bir roman daha yazıyorum. Epey ilerledim. Yaz sonuna kadar tamamlarım muhtemelen. Beni heyecanlandıran bir hikaye oldu. Biraz İstanbul, biraz aile, biraz hüzün en çok umut etmenin temsili olacak okur Fatih'in gözünde. Dilerim hayal ettiğim gibi olur, okurda karşılığını bulur. Uzun zamandır çağdaşlarımı okuyorum. Okuduktan sonra üzerine konuşmak, hatta yazmak disipline ediyor beni. Keyif alıyorum. Belki son zamanlarda okuyup beğendiklerimden bahsedebilirim. Didem Kazan Sol'un Kusura Ayna, beni zorlayan ama iyi yazılan bir öykü kitabıydı. Şu sıralar okumaya devam ettiğim Deniz Ceren Türkkan'ın Denize Söylediğim Şarkılar romanı güzel gidiyor. İlk çıkan öykü kitabını severek okumuştum. Onur Çalı'nın okuduğum ikinci deneme kitabı Dünlükler, rehber niteliğinde, iyi bir okurun notları."