Bugün çoğunuzun benimle hem fikir olduğu ve artarak devam eden toplumsal bir soruna değinmek istiyorum. Bazılarınız belki bana kızacaktır ama emin olun bu yazdıklarıma destek verenlerin sayısı çok daha fazla olacaktır. Bugün üzerinde duracağım konu geçici sığınmacılar, yani din kardeşlerimiz…
2011 yılında Suriye’deki iç savaşın görüntülerinin hepimizin hafızalarında yer ettiğini biliyorum. En azından benim öyle oldu. Özgür Suriye Ordusu kuruldu, ayaklanmalar bir iç savaşa dönüştü. O tarihten sonra yıllar süren bir savaş, harabeye dönen bir ülke, hayatını kaybeden binlerce çocuk, kadın ve adam geride kaldı.
Bu gelişmeleri anbean takip ettik. Hemen yanı başımızda yaşanan bunca şey, akan bunca göz yaşı ve kanı iliklerimize kadar hissettik. Ağlayan kadınların ve çocukların görüntülerini gördüğümüzde biz de ağladık. Ama bu süreçte hemen yanı başımızda PYD ve YPG’yi bulduk.
O süreçten sonra Suriye’deki savaştan kaçan insanlar ülkemize sığındı. Biz de kapılarımızı sonuna kadar açtık. Çünkü onlar bizim din kardeşlerimizdi. Tabii ki misafir edecektik. Tabii ki düşenleri kaldırmak için elimizi uzatacaktık. Ama misafirlerimiz bizi biraz yanlış anladı. Onlar artık misafir değil, ev sahibi oldu.
Gelenlerin sayısının bu kadar fazla olduğunu ilk başta anlamamıştım. O an gerçekten onlara üzülmekle meşguldüm. ‘Nasıl yardım edebiliriz, ne yapabiliriz?’ diye düşünüyordum. Sonuçta hepimiz insanız. Ama işin ciddiyetinin farkına vardığım zaman bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Göç durmuyordu. Sığınmacılar bir yerde toplanmıyor, aksine tüm ülkeye yayılıyordu. Bu böyle olamazdı. Bu kadar açık kapı politikasının bize zarar vereceğini, ileride büyük sıkıntılara yol açacağını, sığınmacıların belirli noktalarda ikametinin sağlanmasını sağda, solda, her yerde söyleyip durduk. Ama tabii ki faydası olmadı.
Bu konuda en büyük şaşkınlığımı üniversite okumak için gittiğim Konya’da yaşadım. Bindiğim tramvayda herkes Arapça konuşuyordu. Her yerde Arapça tabelalar asılmaya başlanmıştı. Hele bir halk otobüsünde gözlerime inanamadım. Suriyeli bir kadın ve yanında 7 çocuğu vardı. İkisi kucakta, biri bebek arabasında 3 bebek, yaşları daha 7’ye varmamış 4 çocuk. Hepsi burada doğmuş. Haber yapmak için gittiğim bir kadın doğum hastanesinde Türk göremedim. Doktorlarla konuştum ve hastanedekilerin yüzde 90’ının Suriyeli olduğunu söylemişti. Sanki savaştan kaçmamışlar da geçerken ‘Şurada birkaç çocuk doğurayım’ demişler, doğurmuşken de burada kalmışlar gibi
Hele ki şu çok ilginçtir; bir gün bir Suriyeli bana yol sormak istedi. Arapça bilip bilmediğimi sordu. Bilmiyorum dediğim zaman ise alaycı bir gülüşle yanımdan uzaklaştı. Neredeyse Arapça bilmediğim için adamdan özür dileyecektim. O duruma geldim. Kendi ülkemde Türkçe’ye hasret kaldım.
Zamanla gelenlerin çoğunun kadın ve yaşlılardan daha çok gençler olduğunu fark ettim. Bizim askerimiz de Suriye’deydi. Bir Türk evladı olarak o gençlerin ellerinde silahla vatanlarını savunmasını beklerken, ellerinde nargileyle sırıttığını, cep telefonlarıyla genç kızlarımızı rahatsız ettiklerini görmek açık söylüyorum, benim zoruma gitti.
Kadınlarımızın, kızlarımızın görüntülerini çekip sosyal medyada paylaşan sığınmacıları gördüm. Artık ülkemizde sadece Suriyeliler yoktu, Afganlar da vardı Pakistanlılar da. Yahu Pakistan’da savaş mı var? Siz ne diye çıkıp geldiniz? Bunlar ülkemizde gününü gün ederken Suriye’den bizim askerlerimizin şehadet haberlerinin gelmesi beni kinlendiriyordu.
Daha sonra Kocaeli’de aktif olarak telsiz dinleyip, muhabirlik yaptığım dönemde, ilk zamanlarda durumlarına üzüldüğümüz, din kardeşimiz dediğimiz şahısların bir suç şebekesine dönüştüğünü, bize artık zarar verdiklerini tescilledim. Dinlediğim 10 anonsun 8’i Suriyelilerle, 2’si Afganlarla ilgiliydi.
Yani sözün özü şu, din kardeşlerimiz burada kendi aralarında çeteler kurdular, kavgalara karıştılar, hırsızlık yaptılar, kendi kanunlarına göre yaşadılar, vergi vermeden iş yeri açtılar, bizim vatandaşımızın para verip ulaşamadığı bazı hizmetlere ücretsiz ulaştılar. Savaştan kaçtılar, ama bazıları benden daha iyi şartlarda yaşadı.
İnsanlarımızı katlettiler. Daha 16 yaşındayken 20 yaşındaki bir Afgan’ın başını taşla ezdiği, tecavüz edip katlettiği Ayşegül Aydın’ın babasının her damla gözyaşına bizzat şahit oldum. Ayşegül hastanede 134 gün boyunca süren yaşam savaşını kaybettiğinde kahroldum. Ayşegül toprağa verilirken sanki bir yakınımın üzerine toprak atıyormuşum gibi hissettim.
Geçici sığınmacı olarak gelenlerin çoğu Türk vatandaşlığı aldı. Bazıları bedava olanaklardan faydalanmaya devam etmek için vatandaşlık almak istemedi. Suriyelilerin, Afganların elinde Türkiye Cumhuriyeti kimliğini görmek beni yaraladı. Benim ülkemde yapılan bir seçimde –kime vermiş olurlarsa olsunlar- oy kullanmaları, benim geleceğime az da olsa yön verebilmeleri benim umutlarımı kırdı.
Daha geçen gün Darıca’da çıkan bir kavgada 2 Türk gencini bıçaklayarak yaraladılar. Yine haberini ben yaptım. Bunun öfkesi daha henüz içimden geçmemişken geçtiğimiz gün izlediğim bir video ise beni dehşete düşürdü.
Arap olduğunu iddia eden bir şahıs çekip sosyal medyada yayınladığı videoda aynen şu cümleleri kuruyor; “Arap kardeşimi kötülüyorsunuz, niye? AK Parti’ye oy verdiği için kötülüyorsunuz. 4 tane eşini almış, gitmiş oy kullanmış. Size ne kardeşim? CHP’deki kadınlara da bir şey söylesenize. Onların 4-5 tane kocaları var, kimse onlara bir şey demiyor. Orijinal kocası var bir de 3-4 tane ayrıyeten kocaları var. Kimse onlara laf söylemiyor. Ölümüne Arabız, ölümüne reis, çatlayın, patlayın.”
Bu videoyu izlerken adeta elim, ayağım titredi. Yıllardır içimde biriken kinimi kusuyorum. Bre vatansız, bre haysiyet yoksunu, sen kimsin de bir Türk kadınının adını ağzına alıyorsun. Bu sözleri benim ülkemde benim insanıma, benim ülkemin kadınlarına hangi hakla, hangi cesaretle söyleyebiliyorsun? Vatanını savunmaktan aciz olan sen, burada kime kabadayılık taslıyorsun, bir de utanmadan bu videoyu nasıl yayınlayabiliyorsun? Keşke bu cesareti ülkenizde de gösterseydiniz. Sokaktaki can dostlarımızın önüne bir kap su koyduğumuzda bile vefa gösteriyor. Sen benim din kardeşimsin. Bu ne vefasızlık, bu ne had bilmezlik!
Yani anlayacağınız sevgili din kardeşlerim, siz artık çok oldunuz. Türk insanı çok misafirperverdir. Sizleri en güzel şekilde ağırladık, hep birlikte elimizden geleni yaptık. Ama artık misafirlik bitti. Tez zamanda savunmaktan bile aciz olduğunuz vatanınıza döneceksiniz. Türk insanı bu söylenen sözleri, bunca yaşanan olayı unutmaz. Ya döneceksiniz, ya döneceksiniz!
Bu yazının altına imzamı atarım, o kadar haklı ve doğru tespitler var ki... Her yerde karşımıza çıkan pervasız tiplerden bunaldık. Bunlara karşı alınan bir tedbir veya bir tahliye planı da yok. Yazık ülkemiz elden gidiyor, biz de izliyoruz. Sadece kadınlar tehdit altında değil, her yerde madde kullanıp bıçakla gençlerimizi tehdit ederek para ve telefonlarını gasp eden sığınmacılar var. Bu tipleri ülkemizde istemiyoruz!!!! Gidip kendi ülkelerinde ne yaparlarsa yapsınlar, yetti artık!!!