Yerel basın sektöründeki sıkıntılarla alakalı konuda ahkam kesecek kadar uzun süredir meslek içinde olduğumu düşünmüyorum. Stajlarım, üniversitedeki çalışma tecrübelerim üzerine bir de Gebze Yenigün Gazetesi serüveni eklenince 4 yıldır sektörü gören, sektörü bilen birisiyim.
Bizden yaşça daha büyük ve kıdem olarak daha uzun süredir meslek içinde olan büyüklerimizden sıklıkla duyarız; ‘Bu meslek bitti, eski tat yok artık, her önüne gelen gazeteciyim diyor’ diye türlü serzenişler olur herkeste.
Bununla beraber geçtiğimiz günlerde Türk Metal Sendikası’nın davetlisi olarak katıldığımız Yerel Medya Kurultayı’nda bir kez daha şahit olduk ki, sorun sadece Kocaeli’ne veya Gebze’ye özgü değil. Herkes aynı şeylerde şikayetçi. Artan baskı maliyetlerinden, fason gazetecilerden, mesleği layıkıyla yapmayan ama hala gazeteciyim diyenlerden, kapsamlı bir internet gazeteciliği yasası çıkmamasından ve daha birçok şey.
Bu kadar çok paydaşı olan bir sektörde bu kadar çok ortak soruna hala çözüm üretilmemesi ayrı bir tartışma konusu ancak ben yine aynı seminerde elde ettiğimiz başka bir bilgi üzerinden yazmak istiyorum.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Albülrezak Altun’un sunumunda dikkatimi çeken bir grafik oldu.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun olmuş ve diplomasını aldığı alanda faaliyet gösteren şanslı biri olarak bu yazıyı yazıyorum. Şanslı diyorum çünkü Prof. Dr. Abdülrezak Altun’un paylaştığı grafiğe göre, ülke genelindeki 7 bin 593 fikir işçisinin sadece bin 199’u iletişim fakültesi mezunu.
Peki ülkemizde sadece devlet üniversitelerinde 70 iletişim fakültesi var. Bu sayı vakıf üniversiteleri de dahil olunca artıp gidiyor. Her yıl binlerce, on binlerce mezun veren alanda sadece bin 199’u alanında faaliyet gösteriyor.
Bu alanda eğitim almış, dirsek çürütmüş binlerce genç ya işsizlik kervanına katılıyor ya da faklı bir alanda kendini geliştirme gayretiyle meslek sahibi olmaya çalışıyor.
Şimdi bakıldığında yurdun dört bir yanından herkesin aynı dertten mustarip olduğu alanda bir de üzerine işsizlik yığını birikiyor. Ki bakıldığı zaman bu sorun sadece iletişim fakültelerinin de değil, ülkede belli başlı bölümler dışında hemen hemen her fakültede yaşanan problemlerden söz ediyoruz.
Bir de bakıldığı zaman yine meslek içindeki birçok kişideki şikayetlerden biri üretememe, meslekteki heyecanın ve dinamizmin kaybolması gibi konular. Hala üreten, heyecanını yitirmeyen meslek büyüklerimizi tenzih ederek konuşuyorum meslekte heyecanı arttıracak gençler mesele giremeden ülke genelinde büyük bir işsizlik sarmalının içine düşüyor. İşe girdiği zaman ise boğuştuğu sorunların şekli değişiyor.
E hal böyle olunca, İletişim Fakültesi’nden mezun olduğunuz zaman elinizde kalan bir süslü diploma, çekildiyseniz kepli fotoğraf ve ettiriyorlarsa ettiğiniz yemin kalıyor.
Diyorum ya aslında baktığınız zaman bu bahsedilen işsiz mezun yığını sadece İletişim Fakültesi’ne özgü bir durum değil; her bölümde, her fakültede var. Bundan dolayıdır ki fazla üniversite açmaktansa var olan üniversitelerin vasfını yükseltmek, üniversitenin bulunduğu bölgeye özgü bölümlerin daha yoğun olmasını sağlamakla sorun bir nebze hafifleyebilir.
İletişim fakültesinin derdine gelince ise sadece yerel basında değil, basının sorunlarının uzun uzadıya ciddi bir şekilde ele alınıp, bunun ana başlıklarından biri de iletişim fakültesinden mezun olan binlerce genç olmalı.