Koca bir yılı geride bıraktık 2020'den geride kalan herhalde kötü anılar oldu. Koca bir yıl dediğime bakmayın aslında göz açıp kapayıncaya kadar geçti. 2020'nin Mart ayından bu yana bu sene nasıl geçti nasıl bitti anlamak güç.
Tabi her zaman olduğu gibi bu yıla da umutla girdik. Herkes umudu hayal ettiği günleri dünyanın güneşin etrafında dönmesine bağladı.
Halbuki yılların bir suçu yok bizler kafa yapımızı değiştirmedikçe. 2020'de korona belası yetmiyormuş gibi bir de kuraklık derdi baş gösterdi. Doğa bize artık kendince benim dengemi bozdunuz diyor. Bir Aralık ayı yaşadık ki değme bahar ayları eline su dökemez.
Yeşilimizi korumadık. Kaynaklarımızı israf ettik. Suyumuz hiç tükenmeyecek gibi davrandık ve sonuç olarak bugün olmasa bile gelecekte kuraklık riski ile karşı karşıya kalacağımızı az da olsa idrak ettik.
Bundan önce yağmur yağdığında hava çok kasvetli diyenler bile yağmurun yağmasına sevinir oldu. Hafta sonunu yağışlı geçirince hoşumuza bile gitti. Hep beraber oh be şükürler olsun kış günleri görüyoruz dedik.
Yine kendimizden başka her şeyi suçlayarak yağmurun yağmamasını bile eleştirdik. En kolay şey de bu değil mi zaten rahatlıkla eleştirir üzerine kendimizi sorgulamaz olduk.
Hep geleceğin dünyasından bahsediyoruz. Dijital çağ, iletişimin güçlü olduğu, iletişim kanallarının arttığı, bilgisayarın iyiden iyiye hayatımız olduğu, teknolojinin hayat merkezinde yer aldığı bir çağ diyip duruyoruz.
Ancak bu kadar gelecekten bahsederken tükenebilir kaynakları da hiç bitmeyecek doğanın dengesi hiç kaymayacak gibi görüyoruz ve doğaya duymamız gereken saygıyı duymuyoruz.
Bundan önce filmlerde, romanlarda karşılaştığımız distopik haller vardı su kaynaklı savaşların yaşandığı yoğun kuraklıkta bir yudum su için savaşan insanlar izler, okurduk. Ne dersiniz gelecekte dijital diye adlandıran çağda da kendi hazırladığımız senaryonun oyuncusu olup, sudan sebep deyiminin gerçek hayata uyarlanmasını sağlar mıyız?