Hazandan geçmeyen, hüzünden ne anlar…demiş (Attila İlhan) bir yazısında
Evet ; en iyi biz anlarız işgal edilmiş vatan topraklarında yaşamanın ne olduğu. Bir metre kareye altı bin merminin düştüğü bir savaştan çıkmışız Çanakkale’de. Evet en iyi biz anlarız. Tonlarca bombanın bırakıldığı o küçücük kara parçasında can vermenin ve can almanın ne olduğunu. Parçalanmış bedenleri, Satılmış yada çalınmış organları , suçsuz yere ölümün ne olduğunu ?
Gasbın, tecavüz ve tacizin ne olduğunu. Ey Filistinli, ey Gazzeli ve ey yeryüzünde zulme uğrayan masum, mağdur ve mazlumlar eğer üzerinizdeki tek dişi kalmış canavarların zincirleri tekrar kırıldığında unutmayınız ki o tarih yeniden yazılacak ve tarih yeniden kahramanlara şahit olacaktır.
Kokuşmuş dünya düzenine ,
ve kokuşmuş zihniyetlere ,
Rabbimin ayetleri yeter.
"Gevşemeyin, hüzünlenmeyin.
Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz."
Âl-i İmran: 139
Uzun lafın kısası Yorgunuz. Fakat Ümitsiz değiliz.Allah inananlara yardım edecektir. İki milyara yakın islam alemi bu gün sesiz. Hiç bir ağırlığı ve kütlesi yok. İki milyon Gazzeli insanlara karşı dünya bir leş miş. Ama inanıyoruz ve biliyoruz ki “ nice az topluluklar, çok olan topluluğu yendi “ayeti kerimesi yüreklerimize su serpiyor.
Yazıma Halil ibrahim Sert’e ait bir alıntı İle son vereceğim
Tufan diner, sular çekilir, güneş açar elbet! Çakan şimşekler susar, göğün öfkesi diner bir gün! Gemide Nuh'un yanında mısın, yoksa balçığın suyun altında mı, sen ona bak!
Alevleri göklere yükselen ateşler söner, serin ve selametli olur elbet.
Mancınıklar yıkılır eninde sonunda! Ateşin içinde mütevekkil İbrahim'le misin, Yoksa Nemrud'un iddiasına teslim, infazına suskun, mancınık başında bir seyirci misin, sen ona bak! Ebabiller pençelerinde pişirilmiş taşlarla yenilmez orduları yener, Filler diz çöker, deler geçer kibirli bedenleri, sürülmüş ekine döner kim varsa ve ne varsa!
Ebrehe'nin ordusunda talihsiz bir nefer misin, Yoksa Kâbe'nin sahibine yönelmiş, içi kıpır kıpır bir âbid misin, sen ona bak! Yaralar iyileşir, hastalıkla gelen acılar diner, endişeler söner, Kurtçuklar terkeder bedenleri elbet. Şifâlar gönderilir bir gün! Sabrı kuşanmış Eyyub'un dizinin dibinde ona yoldaş mısın, Yoksa yaralara ve hastalıklara pes etmiş, şekvâlarla yorgun bir şaşkınlık mısın, sen ona bak!
Dağ taş dile gelip konuşur, dalları kesilen zeytin ağaçları salkım salkım zeytin verir,
Mazlumların gözyaşları diner, bir yiğit çıkar, zalimin boğazına yapışır,
Mescid-i Aksâ'ya uzanan elleri kırar, Kudüs yeniden bizim olur birgün!
Dilinden dökülen cümlelerle, içinde sakladığın duygularla, Duruşunla, adımlarında, olaylara bakışınla ve paranla kimin tarafındasın sen ona bak!
Esen kalın güzel insanlar.