Rabbim!
Sonuna geldiğimiz şu mübarek günlerin hürmetine yaralarımızı sarıver…
Ne bileyim bu seneki Ramazan ayı ne zor bir aydı. Bir yanımız kan ağladı. Soykırıma uğradı. Sevdiklerini kaybettiler. Zalimler; Gözlerinin önlerinde bir avuç inanmış erleri ,katlettiler ve katledilişlerini ya gördüler yada kendi elleriyle topraktan , enkazdan çıkartıp toprağa verdiler. Yıka yıka bir yer bırakmayan sözde insanız diye gezen aşağılık maymunlar hastaneyi bile yıktılar. Sağ kalan hastane çalışanlarına ve buldukları kadın ve kızlarımıza tecavüz ettiler. Sorada katledip şehid ettiler. Görgü tanığını anlatırken olan olayları o orada ( Gazze’de ) bende burada (ülkemde) göz yaşımı tutamadım. Önce tecavüz edip sonra şehid eden eden alçak yaratıkların yüzünden ramazanımız , onbir ayın sultanını böylesi bir zamanda bir yanımız kan ağlarken Eda ettik.
Hele bir çocuğun hıçkırıklar içerisinde, sipikerin en çok neyi özledin sorusuna “ beyaz ekmeği çok özledim” demesi kulaklarımda çınlıyor.
Gecelerim geçmedi ki ; göz yaşımsız. Hep İçin için ağladım. Göz yaşlarımı içime akıttım. Tıpkı Gazze’nin yetimleri gibi, öksüzleri gibi. Ne biçim bir zamana denk geldi yaşayışımız. Düşünen tefekkür eden kişi için şu ahir zaman, ne zor bir zamanmış.
Bu sene dedim umreci fazla gitmez Suudi Arabistan’a. Çünkü ümmetin bir kanadı kırık. Sahip çıkarlar kardeşlerine dedim ama yanılmışım. Hemde çok yanılmışım. Ümmet çift kanadından birisini filistinde kaybederken kardeşinin , kardeşlerinin yaralarını sarar zannetmiştim müslümanlar. Ama yanılmışım.
Ne kadarda çok alışmışız konfora. Bi türlü çıkamadı sözde müslüman olan müslümanlar konfor alanlarından. Oysa müslümanlar kardeşti, müslümanlar bir beden gibiydi ama bu bedenin bir kısmı narkozsuz kesiliyor, yok ediliyor ama konfor bırakmıyor bi türlü sözde müslümanları.
"Ramazan ayının 25. gecesi 2,5 milyon ümrecinin gelmesinin ardından Mekke'deki Mescid-i Haram'a girişler kapatıldı"
Filistinli Vaiz Mahmud Hasanat:
"30 bin şehit,
70 bin yaralı ve
2 milyon evsiz Filistinli;
Ümmet'i uyandıramadıysa..!
Benim sözlerimin ne anlamı var ki?
Kime ne söylemeliyim?" Demiş. işte bende tamda oralardayım.
Bir Gönüle;
Ne Ensâr Olabildik,
Ne de Muhâcir..
Oturuyorum bazen işlek bir caddede Otobüs durağının oturağında insanları seyrediyorum. Ne konuşuyorlar? Diye
Oturdum saatlerce, insanların yüzündeki merhameti izledim.
Ne konuşmalarında bir dava vardı, ne yüzlerinde bir hüzün vardı. Tek bir gaye vardı hayatlarında “dünya” nasıl en güzel yemekleri yeriz. Nasıl işe yetişebilirim. Ve çoğunluğuda nefsinin esiri olmuş gencecik kızlar ve erkekler. Gördüklerimi ve duyduklarımı yazsam ben iğrendim sizlerde aynısını benim gibi iğrenirsiniz. Anlamışsınızdır zaten ne demek istediğimi. İçinize hemencecik dönüverirsiniz. Daha fazla sinirlerinizi bozmamak İçin.
“Hiç alışamadım gülmeye,
Hüzün vicdanıma daha uygun”. Demiş Nuri Pakdil hocamız. Mevlam rahmet eylesin. Aynen hüzün vicdanıma daha uygun. Belkide ümmetin kurtuluşu bu hüzünde saklı. Selahattin Eyyübi’de hiç gülmemiş müslümanlarını halini görüp anladıktan sonra. Hiç beyaz sarık yakmamış kafasına. Hüznün bile elbisesini giymiş üzerine.
Ne bileyim; bazen olup bitenleri anlatmaya
yirmi dokuz harf yetmiyor.
gel gör ki;
bazı şarkılar her şeyi biliyor...demiş
Seçil OĞUZ. Bende bu söze eklemek istiyorum hem bazı şarkılar ve hemde bazı şiirler her şeyi biliyor.
"Yarası olan insanı her halinden anlayabiliyorsun. Bakışından, duruşundan, yazışından, konuşmasından bir şekilde anlaşılıyor. Yıllar geçip yarası kapansa da, izi kalmış insan eğer iyi bir insansa hep biraz tedirgin, biraz temkinli, biraz mahcup, biraz kırık, biraz kırgın oluyor..."
Ne diyeyim bu Ramazan ayının son gününde sözü Hz Hatice annemiz söylesin.
Dilime ve gönlüme yazdım o güzel annemizin sözünü ve duasını
“Allah'ım, beni kendine ve sevdiklerine yakın kıl..”
Ve beni Gazze’nin , Filistin’in , Doğu Türkistan’ın ve dünya müslümanlarının emanetletine hiyanet edenlerden kılma. Kalbimi zalimlere meylettirme.
Esen kalın güzel insanlar.