Kötülük yaptın mı kork, çünkü o bir tohumdur, Allah yeşertir karşına çıkartır. ”
9000 insanın, 5000 çocuğun öldüğü bu toprağa sağır olabilmek için nasıl bir nöron tutulması ve nasıl bir sinir ucu iltihabına maruz kaldığımızı anlayamıyorum.İbnül Arabi’ye ait duyduğum ve aynı şekil İbni Sina’dan okuduğum“Kişi yediğidir.” derken ne kadar doğru söylemişler. Karanlık ordulara hizmet yapan firmaların gıdaları ile beslenen bizler ve yavrularımız; yılmadan, bıkmadan ekini ve nesli bozmak için uğraşan kimselerin bir avuç müslümana yapılan zulümlere şahitlik ediyoruz.
Hakikati sindirip hücrelerimize kadar işlemekte ciddi hazım problemi yapan bu gıdalar, sağlam kafa ve sağlam vücut dengemizi berbat etti. Asaletli duruş ile karizmasını, insani ve islami varoluş seviyesinde olarak yaşamakta mizanı kaybettik.
Tertemiz fıtratlarımız tayyip (iyi, güzel, hoş) olmayan gıdaların tesiri ile tüm melekelerini nasıl da bozmuş ve bizlere bahşedilen tertemiz duru görüyü nasıl da kapatmış hallerdeyiz. Karanlık firmaların ürettiği gıdalar; kimi zaman akrep, kimi zaman türlü hayvan ve mikroorganizmalardan derlenen gen kombinasyonları ile kısa sürede, değişik lezzetlerde, ucuza mal edilen, bozulmayı ve kokuşmayı indükleyen çok amaçlı tahriplere seyirci kalmamıza ve maruz bırakılmamıza hizmet etmiş. Konfeksiyon, kozmetik, sağlık vb. üzerine her ürüne baktığımızda, bu sentetik üretimlerin tayyip ve helal olmayan işleyişler ile üzerimizdeki tahrip gücünü net olarak ortaya çıkarmasına şahit oluyoruz. Bu şahitliği, bizlerin, dünya uluslarının ve nesillerimizin bebek katliamına karşı geç uyanışı ve dahi farkındalık oluşsa da zülmün karşısında durmada son derece hantal yahut bigane tavrımız üzerinden okumak mümkün. Bu pasif iyiyi oynayanların duruşu asla istenen değildir. Saraybosna’da yapılan zulme karşı Bilge kral Aliya İzzet begoviç’in “Düşmanların varlığından ziyade dostlarının sessizliği” üzerinde hissettiği hüznü ifade etmesindeki yorgunluğu ve yıpratıcılığı ifade ediyor. Aynı şekilde Gazze’de, Ebu Ubeyde’nin de sözlerinden bunu anlıyor ve fark ediyoruz. Düşmana hizmet etmek için illaki hain olmak gerekmez. Ahmak olmak kafi’dir, tabi ki! Gazze’den cennete giden yol bebek, kadın, çocuk, yaşlı, ihtiyar.
On binlerce mazlum ile çok kalabalık ve bölük bölük yol alırken İsrail askerlerine vitaminler ve moraller vermeye çalışan bazı firmaları boykot edişimiz dahi bu kötülüğü kabul etmediğini söyleyen bazı kimseleri rahatsız ediyor! İşte biz buna hiçbir şekilde anlam veremiyoruz. Bu bu topraklarda ve toprakların çocuklarında nasıl olabilir? Zalime nasıl sessiz bir güç olabilir? Hz İbrahim Aleyhisselam’ın ateşe atılmasını emreden Nemrut ‘a karşı kurtuluşun ab-ı hayat suyunu damla damla, bir karınca timsali taşımayı öğreten Şanlıurfa’nın sahibi bizler değil miyiz? Yıllarca evladını, karısını kaybeden; hastalıktan bitap düşmüş, vücudundaki kurtlardan ölüme bekleyen Hazreti Eyyub’un as “Ayağını taşa vur!” gibi basit bir refleks ile şifası ve tüm kaybettiği kendine verilen yaşam kaynağı bize neyi anlatıyor bir düşünmeli değil mi?
Gerçek bir kıssa olarak Kur’an’da yad edilen Hz Eyüp’ün gezdiği diyarlarda Anadolu irfanını üzerinde emanetçi olarak yaşayan ataların torunları bizler değil miyiz?
Ne güzel dua etmiş Hz Mevlana: “Allah’ım! Bize değiştirebileceklerimiz için güç değiştiremeyecekleriniz için sabır ikisini ayırt etmek için de akıl ver.”
Boykotun bir yere varmayacağını, devede kulak kalacağını, bu ürünler sınırlardan gelirken ve hala satılırken bizim almama gibi bir direncimizin yetersiz kalacağı nasıl düşünebilir? En azından Yahudilerin ve atalarının tarihi dahi bize ibret verici olmalı değil mi? Yüzyıllarca, bin yıllarca sürgün, işkence ve soykırım göreceksin, çocukların kıyma ve sabun yapılıp servis edilirken yokluğun dibine düşeceksin ve sonra boykot kültürü ile kendi esnafını, tacirini, halkını kazandırarak dünyanın başına yedi bela olan Siyonist İsrail olarak dirileceksin. İşte bu dahi boykotun iyi kötü ayırt etmeden kötüyü dahi güçlendirdiğinin ve Rahman olan Allah’ın çalışana verdiğinin en büyük delili değil mi? Biz zaferden değil seferden sorumluyuz. Vietnam Savaşı’nda yaşanan, Vietnamlı bir beyefendinin duruşu da ne kadar manidardır. Vietnam Savaşı boyunca bir adam,
Beyaz Saray’ın önünde her gece tek bir mum yakarak protesto yapıyordu. Bir gece bir gazeteci, “Bayım bu küçük protestonuzun bir şeyi değiştirebileceğine gerçekten inanıyor musunuz?” diye sordu. Adam şöyle cevap verdi, “Buraya onları değiştirmek için gelmiyorum. Buraya geliyorum ki, onlar beni değiştiremesinler. Bu vahşete seyirci kalarak bir parçası olmamak için gerçeği bilmeye ve anlatmaya devam edeceğim. Vicdan ve merhametimi söküp atmaya çalışan bu acımasız dünyaya karşı direnmek için bunu her gün yapacağım”. İşte farkındalık ve sonuçta zafer …
Elon Musk’tan İsrail’in Gazze’deki soykırımına tepki gösteren sözleri, zihnimizi tekrardan berrak bir gerçek ile buluşturup diriltmeli. Der ki, “Öldürdüğünüz her Hamas üyesi için kaç tane yarattınız? Gazze’de birinin çocuğunu öldürürsen sırf bir İsrailliyi öldürmek için canını verecek en az birkaç Hamas üyesi yapmış olursun.”
İşte mücadele eden Filistin, Gazze ve Hamas’ın çocukları küllerinden diriliyor.
Artık bizim de bu dirilişin içerisinde net duruş sergilememiz lazım. Hz Musa kıssasında tebliğe en güçlü olarak ulaştırabilecek kitlenin gençler olduğu görülür. Eski hayatını değiştirmek istemeyen İsrailoğulları firavuna ve onun zulmüne katlanmak zorunda olduklarını ifade ederek direnişe ket vururlar. Her safha boyunca direniş mücadelesinde problem olarak Kur’an-ı Kerim’de anlatılırlar fakat gençler Hazreti Musa’nın yanında en güzel şekilde duranlardır. Kıssalar da adeta hayat var. İşte bu hayat verici canlılığı yaymak ve yaygınlaştırmak zorundayız.
Biz bugün de bu dirilişin yine yetişkinlere nispeten gençlerde daha fazla olduğunu görüyoruz “Z Kuşağı” denilerek kınanan gencecik ve naif yüreklere şahit olduk. Starbucks’a giderek kazancın bebek öldürdüğüne şahit olurken nasıl hala alışveriş yapıyorsunuz diyen genç hanım kıza selam olsun. Starbucks’ı tümden kapatıp Filistin atkıları ile sadece orada oturup duruş sergileyen o muhteşem genç topluluğa selam olsun. Bu gençlerin cesareti karşısında hayrete kapılıp ve inancın büyüklüğüne bakıp hayran olmamak mümkün mü? Her şey aslına rücu edermiş. Yıl 2018. Aman Allahım her tarafımdan zülüm ile çevrilmişim. Bu zulmü reva görenler aynı kanı taşıyan yakınlarım. Sonra Allah bir vesile ile Filistin’e gitmemi murat etmiş ve Filistin’deyim 26 Haziran. İki gün geçti aradan öğle namazını kıldık bir müdür arkadaşımla. Kudüs’ün o dar sokaklarında hem geziyorum hemde insanları temeşa ediyorum. Sonra küçük bir bakkala girdik ki; bizi epeydir takip eden bir elin omzuma dokunduğunu hissettim. Selamlaştıktan sonra Türk müsünüz ? Dedi. Evet dedim. Sizler benim misafirlerimsiniz diyerek bizlere birer hediye aldı. Sonra o dükkandan çıktığımızda öğlenin o sıcağında bizi evine davet etti. Yanımdaki arkadaşım biraz tereddüt ettiyse de gidelim dedim.
Elimizdeki poşetleri kaldığımız otele bırakıp iki kişi ve ev sahibiyle beraber düştük yollara. Mescidi aksaya yaklaşık bir km uzaklıkta evi. Dar ve kayalık sokaklardan adamın evine girdik. Sonra adam eşine “soyumuzdan MESCİDİ AKSA’yı ziyaret eden iki kişi evimize geldi “ dedi. Sonra aç olup olmadığımızı sordular. Biz karnımızın tok olduğunu söyleyince bir meyve suyu ikram ettiler.
Biz meyve sularını içerken sordum adama bizi niçin evinize çağırdınız dedim. Adam bütün heybetiyle topladı kendini. “Biliyor musunuz bizde Türküz. Biz sultan 5. Reşat’ın torunlarındanız dedi. Tekrardan sarıldık. Sonra elinde koskoca bir kitapla çıka geldi yanımıza. Tarihlerini yazmışlar. Bir nevi soy kütüğü. Akrabalarından ve oğullarından şehit olanlarını ve önemli olanlar neyse yazmışlar. Kim nerede ve ne şekilde şehit olduklarını ve nerede yattıkları yazılı. Hoş bir muhabbet oldu. İletişim numaranızı alayım dedim vermedi. Bir daha gelişinizde yine sizleri bulurum dedi. Ne acayiptir ki biz Telaviv hava limanından ülkemize geri dönerken Filistinlilerle konuştunuz mu diye bir takım sorular sordular. İsrailli görevliler. Onlar asil insanlar. Onlar öncüler artık. Vallahi öyle inanıyorum ki onları hiç bir kuvvet yenemez. Onlar öyle bir doğacaklarki ellerinde tarihleriyle doğacaklar. Neyse dostlar çok oldu yine yazımız. Sözü Akif’e bırakalım. “Bu millet kurtulur Rabbim bir mucize yeter
Bir utanma duygusu ver…” Bu duygular İle Esen kalın güzel insanlar.
Bu yazıları saklayalım değerlendirelim hocam her cümleniz çok değerli müthiş zeka