Sahi iki gözüm,
Göğün de kanat çırpan vuslat kuşları nereye konar yorulduklarında. Her bir damlayı birer meleğin heybesine yükleyip yeryüzüne yağmur adı altında yağdıranın hürmetine şükür ve hamd ile eğiliyor, rahmetini diliyor,duâ'larımın kabulünü niyâz ediyorum .Biz ayaz yediğimiz anlarda bile öyle sıcak gülümseriz ki…! Nasıl üşüdüğümüzü ancak yarası yaramıza denk olan anlar…!!
Evet dostlar; “geceyi seyrede seyrede öğrendim ki, ışık; insanın içinde yanmıyorsa yüzüne vurmuyor”. Demiş Şükrü erbaş. İnsan önce , gönlünde insan olmalı. Sonrası artık çok kolay. Gönlü insan olanın İnsanlığında özü görünür. Fark edilir ta ötelerden.
Gönülden gönüle bir yol vardır derler eskiler. Eğer Gönül, ilk bakışta o yolu bulabildiyse ne mutlu. O yolu bulabilen insan her an ve zamanda gönüldaşlarıyla beraberdir zaten. Özen gösterilen dış görünüş cilalanıyor, dışarıdan bakıldığında herkes kusursuz. Oysa vicdanlarının derinliklerinde lağımlar, çirkef kuyular var. "Bu döneme şu nitelemeyi bahsediyorum. Kirli temizlik." Demiştir Victor Hugo.
Bu gün insanlık tam burada. “ kirli temizlik”. Her düşünen insan bunun farkındadır. Bunca kötülüğün arasında temizim diye gezer. Bunu kendine bakarak görebilir insan, ailesine, sokağına , mahallesine, ilçesine , iline ve illere , sonra komşu ülkelerde bakarak bunun farkına varır. Vicdanlar temiz kalsa o hıçkırarak ağlayan çocuk ağlar mıydı? Korkudan tirtir titreyen savaşın çocukları , gözlerinden yaş değil kan akıtır mıydı? Vicdanlar temiz kalsaydı bu kadar cinayetler , bu kadar zulüm , sınırları zorlar mıydı? Masumları o karıncayı incitmeyi kıyamayan insanları bu kadar cani bir varlığa, yaratığa dönüşebilir miydi? O güzelim çocukların günahsız gözlerinden, inceden inceye dökülen yaşlar; insanlığın utancı değil midir?
Zor şeydir İNSAN olabilmek. Dürüstlük, doğruluk ister. İyilik, güzellik ister. İçtenlik, güven ister. Merhamet, vicdan ister. Alçak gönüllülük, tevazu ister. Hoşgörü saygı ister. Kendini bilmek haddini bilmek ister! “Gönlün içinden geçmeyen akıl, beladır.”der Kıraç. Sırasıyla hüzünleri diktim sineme, güz bana yabancı değil. Bilirim İsrail’in caniliğini, bilirim gönlü insanlaşmamış insanım diye ortalıkta gezen gezen maskeli yaratıkların gerçek yüzlerini.
Ne garip şey bu dünya…
İçinde çöplükten insanlar ,papatya kokusu sinmiş yalanlar taşıyor. Kendi olamadıkları insanlıklarını, tutamadıkları sözlerini ve harekete geçiremedikleri vicdanlarını başkalarında arıyor. Heveslerimiz, beklentilerimiz, ertelediklerimiz, kursağımızda kalan kelimelerimiz, kaçırdığımız bakışlar, gizlediklerimiz, yarım kalan mektuplarımız, susuşlarımız ve istemsiz veda edişlerimizle tamamlanmamış bir cümle gibidir; üç aşağı, beş yukarı çoğumuzun hayatı. İnsanız sonuçta, her birimiz birbirimize benzeriz kısacası. Sadece kin, nefret, haset, hain, doyumsuz kalpler masum yüreklere benzemez. Onlar kahredici kötülükleriyle dünyayı kirletir, insanları acıtır, ağlamaları duymaz, görmez, Rabbin gazabı ancak onların hakkından gelir. Biz birbirine benzeyen güzel insanlar hep güzel olalım çiçekler gibi..
Esen kalın güzel insanlar.