Biz ne çetin kışlar gördük
Her biri bir baharla bitti...
Evet, kıymetli okurlarım. Filistinli kardeşlerimizi ve diğer mazlum ve mağdurları en iyi anlayan ve bilen bizleriz. Çünkü bizler, köklü bir medeniyete sahip milletiz. Hem nasıl bir millet, gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz dediği gibi Akif’in, biz öncü bir milletiz.
Gazze’nin, Filistin’in, dünya mazlum ve mağdurlarının kurtuluşu “Bir”e bağlıdır. “Bir” e bağlanmaya. “Bir” i bulmaya. Çünkü bütün karanlık yolları aydınlatan bu “Bir” i bulmaktan geçiyor. Tıpkı Hz. İbrahim gibi.
O’nun imanı, insanlığa öncü bir iman olmuştur. Geçmişte de, bu günde de dillerde, yarın da dillerde olacak, bir kelimeye dönüşmüştür. “İbrahim’i iman” Hz. İbrahim bir öncüdür, iman konusunda. İmanı bilmek ve anlamak İçin İbrahim olmak gerek. İbrahim’i bir duruşa, bir akla sahip olmak gerek. İşte bu zamanda bu bilince sahip insanlara çok ihtiyaç vardır. Çünkü İmanında bedeli vardır. Bu bedel çok ağır ve çok zordur.
"İbrahim olmak" gerçekten zordur, çok zordur.
Lakin, Gazze'ye bakıyorum, hepsi birer İbrahim...Çocuklarının cansız bedenlerine sarılıp nasıl dolu dolu "Elhamdülillah" diyorlar ya Rabbi!..
Bu nasıl peygamberi imandır?
Söyleyin ey mutasavvıflar, ey pîrler, ey dervişler, Gazzeliler bu imana sahip olmak için hangi seyr-i sûluk (manevi yolculuk) aşamalarından geçtiler?
Hangi dergâhta piştiler, hangi virdi çektiler?
O Gazzeli baba, kucağına aldığı kanlar içindeki şehit çocuğuna, "Hazreti Muhammed'e selamımı ilet ve ona 'Babam seni kendisinden daha çok seviyor' söyle!" diyecek Peygamber aşkına ulaşabilmek için günde kaç bin kez "salât-u selâm" getirdi?
Söyleyin ey erenler! Esmaül Hüsna'yı ne kadar çok zikretmişler ki çocuklarının cansız bedenlerini iki elleriyle havaya kaldırıp ,"Feda olsun senin yoluna ya Rabbi" diyebilecek kadar Allah aşkıyla malul hale geldiler?
Gazze'deki İbrahimlerin sırrı nedir?
"Nefs-i mutmainne" ve "nefs-i razıyye" makamlarını dillerinden düşürmeyen "ermişlerimiz" bile makam veya mal-mülklerine sımsıkı sarılırlarken, Gazzeliler evlatlarını Allah yolunda seve seve feda edebiliyor?
Evlerinin bir odasından diğer odasına geçer gibi, hayat ile "öte dünya" arasında sadece incecik bir perde varmış gibi "ayne'l-yakîn" iman etmişler ahirete.
Ki, bu iman binlerce kilometre uzaklıktaki Hıristiyan gencecik bir kızı bile hıçkıra hıçkıra ağlatabiliyor: "Bir adamın Gazze'de küçük bir kızın gözlerini ve saç topuzunu öptüğü görüntüler... (Ağlıyor.) Ben Hıristiyan'ım... Müslümanların inancına bakış açım sonsuza dek değişti... (Zorlukla devam ediyor) Çok güçlü... Hayal bile edemiyorum... Kızcağızın hayattayken çekilmiş videolarını gördüm... Onun küçük sesi... O adam kızını cenazeye hazırlarken (kefene sararken) gülümsüyor. Çünkü kızının cennette olduğunu biliyor..." (Hıçkırıklara boğuluyor, artık devam edemiyor.)
ABD'li kızıl saçlı bir kadın da yine gözyaşları içinde, "Eğer bir Tanrı varsa, Filistinlilerin ve Müslümanların Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğuna inanıyorum. Onların kalplerinde, şefkatli davranışlarında Tanrı'nın delillerini görüyorum..." diyor.
Bu Gazzeliler nasıl inanmış insanlardır ya Rabbi...
Allah'ın varlığının delili mesabesindeki imanları sayesinde Avrupa'dan Latin Amerika'ya kadar birçok insan Müslüman oldu.
Hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey anlatmadan sadece iman ederek yaptıkları tebliği, milyonlarca Müslüman matine-suare vaaz anlatamadı.
Yazıma Hakan Albayrak’ın bir dörtlüğüyle son veriyorum.
Kokla şair bu taşı Gazze'den getirdim
Bu görmüş olduğun kurşun
Filistin'in göğsünden çıktı
Sen Oğuz Atay'da yüzerken
İntihar yeyip intihar kusarken
Bir çocuk adam gibi öldü …
Esen kalın güzel insanlar.
Maşallah hocam ağzınıza sağlık