bir serüven ki..
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri..!
ve terketti bizi huzur denen sevgili,
kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
billur bir kuş gibi.
İçimden dedim , gömülü bir ırmağın
yalnızlığıdır bu.
beraber yürüyelim olur mu..?
Demiş bir yazısında İbrahim Tenekeci.
Yürümek iyi, hemde çok iyi. Fazlalıklarından kurtulur insan. Ağırlıklarının farkına varır. Zamanla bütün ağırlıklarını bırakır ve gözleri dalar uzaklara. Ben niçin bu dünya denilen yere gönderildim der ve hayatı anlam kazanır. İnsan olmanın ve insan kalabilmenin özlemini çeker. Sahi öyle okumuştum ömrü uzun olanların sıkıntısı , önce ayaklarından başlarmış ağrılar, kemiklerin yarım ay şeklinde olması yada yerden ellerinden yardım alarak kalkmaları. yaşları elliyi bulan insanlar bunu daha iyi anlar. . Bunun İçin ayaklardaki yükü hafifletmek gerekir çünkü fazla dayanamaz bu kadar yüke. Çare yürümek, yürümek , yürümek…
Fazla olan her şeyden kurtuluştur yürüme. Dökücü özelliği vardır. Bütün yükleri , bütün ağırlıkları. Bütün gereksiz şeyleri adım adım dökersin. Hatta bazı obez olan insanlar fazla kilolarını bile yürüyerek dökerler. Onun İçin yürümek çok iyi gelir insanlara. Kimi kilolarını döker, kimi fazlalıklarını.
Fark ettiniz mi bilmem bu aralar havalar oldukça soğuk. Sabahları evden çıkıp namaz İçin camiye gittiğimde bir ara ellerimin boynumu yokladığını hissettim. Boğazlı kazağımı giymişim mi diye. Bilirsiniz insan soğuğu hissettiğinde soluğunun ısısına bile ihtiyaç duyar. Parmak uçlarımıza hızlı hızlı huhlarız. Zavallı bizler bilmeyiz ki ; bir çok şeyimiz içimizdeki o ısıdan kaynaklanır. Gözyaşımız bile. Sımsıcak akar yanaklarımıza doğru. Akan gözyaşımızın hissini soğuk günlerde yanaklarımıza doğru sımsıcak aktığından anlarız.
Ben ise bu yazımızda azınlıkların yürüşünden bahsedeceğim. Öyleyse Yürüyün bir avuç azınlık. Bu ister Gazzeli olsun , Filistinli olsun ,Iraklı olsun, Suriyeli olsun. Bildiriler dağıtılır uçaklardan. Mıntıkanız bombalanacaktır diye. Bazen öyle olur ki aniden vurulur masumlar ve mazlumlar. Koca dünya seyreder olanları bir bir. Belki gece isyan eder yetimin , garibin , öksüzün ağlayışına. Keşke bu kara günler ,kara gecelerde bu gözyaşları olmasaydı sevinç göz yaşları olsaydı der ama nafile. Acı , zulum , kan …
Ve sessizce tekrardan sessizliğine bürünür gece ve gündüzler. gömülürler bağrında hüzün taşıyarak. Gün ağarınca belli olur gecenin bilinmezliği. Ölenler , ellerini , kollarını , ayaklarını ve bacaklarını kaybedenler. Bu insanlar yürüyen insanlardı oysa. Seyirci insanlar yürümeyi bile bilmezler. Oysa bilenler , hüngür hüngür ağlar. Ayaklarım olsaydı da yürüseydim der. O kaca yürekli çocuk söylemişti. “ ayaklarım olsaydı da yürüseydim zalimlerin üzerine üzerine diye. O Gazzeli çocuğun Ayaklarım olsaydı da zalimin karşısına aniden çıkabilseydim” sözlerini duyduğumda bir ara kendime bakmışım boğazım düğümlenmiş, yüreğim hüzünlenmiş, gözüm bu zülme sessiz kalmamış akıtıvermiş sımsıcak yaşını. Ve göz yaşımda yürümüştü. Tamamlamıştı artık gözümdeki misafirliğini. Oda usulca akarak yola revan olmuştu.
Ey koca yürekli çocuk. Sen ne güzel bir ahlaka sahipsin. Seni terbiye eden yoksa toprağında fışkıran alimler miydi. Yoksa daha ilk doğduğunda yürümeyi öğreten annen ve baban mıydı? Yoksa iki günü eşit olan aldanmıştır buyuran rasülün terbiyesi miydi? Gazeteci soruyor yine ayakları olmayan çocuğa. Saçlarını niye kestirdin. Çocuk cevap verir. “ kanserli bir sürü arkadaşım var , onlara destek olayım diye kestirdim”aman Allahım bu nasıl bir iman. Saçlarını bile bir vefa olsun diye arkadaşına yürütmüştü.
Ağlayan insan anlar ağlayanın halinden. Filistinli , Gazzeli, Suriyeli , Doğu Türkistanlı, yada ülkemizde ağlayanların halini en çokta ağlayan anlar. Hani demiş ya Nasrettin hoca “ yanıma eşşekten düşen gelsin.” Diye Ancak acısını o anlar. İnsanın bunca yolu yanlız yürümeyi göze alması gerekir. Bazen insan o kadar bencil ki halden anlamadığı gibi , halden anlayanı bile anlayamıyor. “Geldik, çağı gördük ve ürperdik…”
Diyor ya Sezai Karakoç
Hayat devam ediyordu; yaşamaktan utandık..
Yavrularımıza sarılmaktan,
İçten bir tebessümden,
Yemekten,
İçmekten..
Yaşamaktan utandık!
Dua ederken kelimeler dolaştı dilimize
Namaz kılarken mahcubiyet tutundu yüreğimize..
Yüzümüz var mı yüce kata ilticaya bilemedik.
Yaşamak suçu yapışmışken yakamıza.
Acının en dehşetlisiyle sınanan kardeşlerimize bakakaldık!
Sahi biz nasıl müslümandık!
Yürümeyi bile unutmuş sahte kalabalıklar…
Çaresiz kaldık Ya Rab
Kimsesiz kaldık
“Metâ nasr-ullah” Allah’ın yardımı nerede? Ayetiyle rahmetin menbaı kapına dayandık..
YARDIM ET YÂ RÂBB!
Zira biz mü’minler parçalandık
Kimi bulsak; kusur aradık, hata aradık
Ötekileştirdik, “En iyi biziz!” sandık
Dik olurduk, bir olurduk; senin ipine sımsıkı sarılsaydık..
“….Ey Kafirler! Yakında yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz. ...”
Al-i İmrân/12
…Varlığın yüreklere su serpiyor ey hutame.. ey lezâ.. ey saîr.. ey sakar.. ey cahîm.. ey nâr; ey ateş!..
“Zalimler için yaşasın Cehennem!”
Susmalara hapsettim kendimi, biliyorum konuşursam can yakacaktım, çünkü konuşursam canım yanacaktı..
Haykıra haykıra susuyorum...!!
Dalgınım;
Dalıp dalıp gidiyorum bu ara,
Neyi nereye koyduğumu unutuyorum...
Dargınım;
Kırıla döküle gidiyorum bu ara...
İnsanlar o kadar acımasız ki;
Kimi nereye koyduysam bulamıyorum...demiş
CemalSüreya. Aynen işte tamda oralıyım.
Ne deyim halden anlamayan insanlık.
Ne deyim sizler için.
Söz çok uzadı. Anlayan anladı zaten. Esen kalın. Ayaklarınızla kalın. Aklınız ,fikriniz ve imanınızla kalın. Güzel insanlar.