Kıymetli okurlarım; şöyle bir hayatımıza baktığımız zaman, saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri, saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları, yıllar ise şuanda yaşadığımız zamanı kolladı. Bu zaman zarfında, sevinçli, hüzünlü günler yaşamıştır insanoğlu.
Hayat; öyle bir mucizedir ki, dinimizin gereği insanlığın, ahiretini kazanabilmesi için, dünya sınav yeri, peygamberimizin diliyle; ahiretin tarlası. Hal böyle olunca insanlık yaşam tarzını bilinçsiz, şuursuz, tesadüfi bir hayat yaşayamaz. Çünkü; emir gayet nettir; “size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.”
Bazen yaşantımızda yapmış olduğumuz planları ilahi kader bozar. Öyle ki elin kolun bağlanır. Çıkış yolu bulamazsın ve kader konuşmaya başlar. Bazen de; nimetler üzerimize bol bol gelir, şuursuz insanlık bu nimetin şükürsüzlüğü altında kişi kendisini “Karun” gibi görür ve zulmü kendi eliyle yapar. Yine onun kaderi konuşmaya başlar. İşte bu iki durumda da insanlığın hayat rehberine, gönül bağlamayan insanlık erir, biter ve tükenir.
İnsanoğlu için, sınav yeri olan dünyada, Allah kendi kelamı ve seçilmiş elçileriyle bize yol göstermiştir. Kişinin eğer Allah’a bağlılığı tam ise asla mahzun, hüzünlü ve kederli olamaz ve olmamalıdır. Sıkıntı ve kederin zirve yaptığı anda, herkes sırtını dönse de rabbi kişiyi muhatap alır ve “ben üzüntü ve kederimi alemlerin rabbi olan Allah’a açarım” der ve yine çıkılmaz sanılan yerde “Muhakkak ki benim rabbim bana bir yol açacaktır” ilahi düsturuna sığınır.
Terzi kendi söküğünü dikemez diye bir atasözümüz var. Huzurun nasıl olacağını biliriz de kendimizi acıdan, sıkıntıdan kurtaramayız. Yine bir televizyon dizisinde şöyle bir söze benzer, bir söz ediyordu filmin aktörü, “Yanağından makas aldığım hayat; beni, hep bildiğimi sandığım yerlerden sınadı” demişti. Bazen bildiklerimiz sınavımız olabiliyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar; Huzur’u yazmış lakin huzuru bulamamıştır. Durumumuz biraz da bu örneğe benziyor. Evet huzur İslam’dadır diyoruz. Lakin Müslümanların hali ortada. Görmek için, hiç bir cihaza, hiç bir dile ,ihtiyaç yok. Yaklaşık kırk beş yıldır dünyadayım. Hatırladığım kadarıyla, Afganistan’da, Bosna’da, Irak’ta, İran’da, Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da ve bunlar devlet, pekala huzuru bulamadılar ve bulamadık.
Peki ya şimdi; kişiler, aileler huzursuzluk ve acılar ile dolu ki dolu. Ne çok acı var. Gördük ve görmelere devam ediyoruz.
Endülüs’ten Kırım’a yüzyıllar boyunca toprak kaybettik. Geri çekildik şimdi ise kan kaybediyoruz. Artık akıl değil, vicdan tutulması da yaşıyoruz. Bir “kardeş olunuz” emrine, bir de şimdiki gelinen noktaya bir bakalım. İnsanlığını yitirmiş olanlar İslam’ı nasıl savunur? Dünyada ki en eski acı; insanın insana verdiği acıdır. Bunu her daim zaman ve mekanda anlıyor ve görüyoruz. Allah’tan uzaklaşan insanlık artık bir birinden de uzaklaştı. Bugün kan kaybediyor.
Bir büyüğümüz öyle der; “Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun.” Bu acıların, bu karanlık günlerin elbette bir sabahı olacak. Belki yıllar sonra. Son sözü İsmet Özel söylesin, “Ölüyoruz demek ki yaşayacağız.” esen kalın.
Yazılarıniźin devamı dileği ile yüreğinize ve kalemimize sağlık. Görüşmek üzere hoşça kal.
İnşaAllah. Muhammed amca.
Tesekkur ederim.hocam ağzına sağlık durumumuzu öğle net açıklamış sinki .biz birlik olmadimiz sürece İslam a yapılan zulümler devam edecek tır.rabbim uyanışı nasip etsin .İslam'ın şeriatın yeniden tecelli etmesini nasip etsin.kurtulus huzur mutluluk adalet İslam in nurunu üzerimize dogmasiyla olacak tir.amin.hocam tesekkur ederiz .yazılarınızın devamının olması dileğiyle
Tamam. Bilmukabele Resül kardeşim.