Allah’a hamd, resulüne salat ve selam olsun.
Değerli okurlarım. Din ve dünya işlerinin şeref ve şanı, huzur ve mutluluğu bizden sonrakilerin (gençlerimizin) çok çalışıp şeref ve haysiyeti ile akıl ve irfanıyla bizlere bahşedeceği, bize sunacağı fayda ve faydaların çokluğuna bağlıdır. Yalnız bu çalışma ve çabalar nispetinde istenilen meyveler devşirilebilir.
Evet, öyle değil midir? İbadetlerimizin sıhhati, dinde doğruluğa bağlı bulunduğu gibi, iki dünya saadetimizin tamamı da dünya huzuruna bağlıdır. Ayrıca gelecek nesillerimizin ilim ve irfanla yorulmadan, bıkmadan çalışmalarına bağlıdır. Bu çalışmalar ise ölçülü ve adil bir şekilde din ve dünya işlerimizi, maddi ve manevi hedefler doğrultusunda bir hayat yaşamamıza bağlıdır.
Bilindiği gibi her faziletin bir esası ve her edebin bir kaynağı vardır. İnsanlığın fazileti, onurlu bir şekilde beşeriyetin devamı ise Cenab-ı Allah’ın din için asıl, dünya İçin direk kıldığı akılladır.
Evet, esas; ‘akıl’dır. Çünkü Allah’ın insanlara din için aklın tam olmasını gerekli gösterdiği gibi, dünya işlerimizin de düzenlenmesi için aklın hükümlerine dayanılmasını emretmiştir. Nitekim Yüce Allah, “hala akıllanmayacak mısınız? Akletmez misiniz” buyurarak. Bizlere aklın önemini vurgular. Kişinin aklı başında olmadığı zamanlarda Allah kendisine ibadet yapmasını dahi emretmemiştir. Aklı başında olmadığı zamanlarda, uyku halinde bile yapmış olduğu hata ve günahlardan sorumlu tutmayacağını bize bildirmiştir.
Nitekim, peygamberimiz “İnsan; aklı gibi hidayete eriştiren ve felaketten kurtaran bir şey kazanmadı” buyurarak. Bizlere aklın önem ve ehemmiyetini göstermiştir.
Yine öyle değil midir? Kişinin rabbine ibadeti, aklı miktarıncadır. İşitmediniz mi? Facirler (günahkarlar) elim bir azap içindeyken “eğer biz söz dinler, aklımızı kullanır insanlar olsaydık, şu çılgın cehennem yaranı içinde bulunmazdık” diye pişmanlık göstereceklerdir.
Hz Ömer, “Kişinin Aslı akıldır. Hesebi (soyluluk, asillik) dinidir. Mürüvveti de ahlakıdır” demiştir. Ne mutlu aklını hak rızasında kullanmayı bilebilenlere.