Dostlar; insanlık gün geçtikçe yozlaşır. Bu yozlaşma belki diğer topluluklar İçin normaldir ama bizim içinde hiçte normal değildir. Çünkü bizler, köklü bir medeniyeti temsil eden asil insanlarız. Bu günkü yazımı bu köklü değişimi görebilmemiz için bizim analarımız ile son on-on beş yıl arasında daha da hızlı bir değişime uğrayan ana ya da anne hakkında yazmaya devam edeceğim. Belki bizler babayız ama bizi de bir ana yetiştirdi. Anamızın kız kardeşlerimize nasihatı doğrultusu ile diğer tanıdıklarımızın sözleriyle ilgi bir karışım yapıp siz okurlarıma sunmak istiyorum. “Analık nedir ? Derdim anacığıma; “Ben ol da bil” derdi Mevlanaca..Ben ol da bil! Ne güzel bir söz.
“Sen” oldum annem bak!. Bu gün. “Sen” oldum ve bildim neymiş bu işin yürekcesi..
Analık duygusu ne muhteşem bir duygu. Hani “Köpekler bile “ana” olmasın” derdin ya hep, o ızdıraplı yüreğinle, o engin şefkatinle..Anlamazdık o zaman biz zamaneler..
“Zor oğlum ,çok zor analık” derdin ardından derin bir iç çekişle. Zormuş anam ve babam. Ana olmak “Hiç” ken “Hep” olmakmış meğer. Çoğalmakmış durmadan..
Dünyaya meydan okumak, mazi ve istikbâli sırtlamak, pervâsız bir gözü karalıkmış..
Zormuş annem Olduk, gördük, bildik bak.. Ana olmak meğer; Kor ateşlerde üşümesi, kara kışlarda buz kesmesiymiş yüreğin. Hep; “Ben!” derken, analarımız artık; “O”, “İllâ O!” demesiymiş. Hiç varmayacağı kapıları çalması, hiç ederek ömrünü, adanmasıymış. Evlatlarına. Hiç kızmaması yüreğin, almayı hiç düşünmeden hep vermesiymiş. Hep sarıp-sarmalaması, hiç hesap sormadan, hep dost hep yâr olmasıymış. Meğer ölümüne bir kara sevdaymış analık ve babalık.
Olduk, gördük, bildik bak. Gözlemleyin kadınları ve erkekleri ;Değişirler hep “Anne” olunca.
Bir metamorfoz belki analık; Tırtılken kelebek olmak. Artık gözleri, elleri-ayakları, akıl ve yüreği tüm azaları ve dahi hayalleri, tüm vakitleri ve hayata dâir hesapları O’na ait değildir. Karşılıksız-hesapsız ve de gönüllü olarak bağışlar yavrusuna tüm varlığını Anne. Ve dikkat edin, her kadın bir başka güzelleşir “Anne” olunca.. Ezelden biçilen bir kostüm gibi, “Analık” yakışır her kadına.. babalık yakışır her erkeğe. O, artık “Anne gibi” güler, “Anne gibi” bakar, “Anne gibi”kokar..baba gibi Güler. Baba gibi kokar ve hayatta hiç kimse ne “Anne gibi nede baba gibi kokar. ne “Anne ve baba gibi” bakar ne de onun gibi yanar. Ve böylelikle tüm anneler ve babalar Yaratan’dan kokular, esintiler taşırlar dünyamıza. Her Anne ve baba Yaratıcı’ya âyinedir.. En çok Hâlıq ve Vedud ismi yansır onlarda. Ve hayat boyu, binbir esmâyı seyrederiz o kocaman yüreklerde. İşte bu yüzden, kaç yaşında olursak olalım, bizler için hep,
Hiç eskimeyen bir ihtiram, coşkun bir muhabbet, hep meylettiren bir çekim alanıdırlar. İşte bu tutkunluk, hesapsız adanışlarının karşılığıdır onlara, Yaradan’dan ve bir gün bizden gittiklerinde..İçimizin bir yanı, ömür boyu hep titreşir onlar için..
Hiç sönmeyen bir yangın, zaman zaman yakar alevlenir, asla dolmaz boşlukları. Alıp gitmişlerdir çünkü canlarımızın bir parçasını. Öyledir, her Anne giderken, yüreğini emanet bırakır yavrusuna ve bir parça yavrusundan alır da öyle gider çünkü ve bu yürek aktarımı, annenin sesi, nefesi, gözleri, sözleri ve o kocaman yüreği, ezelî bir miras gibi devredilir nesilden nesile. İşte dünyayı imar eden, ayakta tutan bu Ana ve baba yürekleridir Peki ne oldu; günümüz annelerine ve babalarına vefa duygusunu ortadan kaldıran, o körpecik yavruları bir günlün yada yeni doğmuş evlatları, bir cami avlusuna, bir çöp kutusuna bırakmak. Ya da büyüyen evlatlarının göz yaşına bakmadan, baba evine bırakan, baba bakamaz evladına, babanın anası bakar torununa. Çocuklar ve koskoca bir hayat yarım kalır. Yarım kalan hayatlardan bir bütün yaşam çıkmaz. Oysa o genç beyinler, ülkemin ilerlemesi için zihnini çalıştırması gerekirken, İslam’ın ilerlemesi için fikir üretemeyen bir nesille karşı karşıyayız bu gün. Demek istediğim dostlar bu gün ülkemiz ve İslam dünyası bu yozlaşmayla karşı karşıyayız. Nasip olursa İnşallah; önümüzdeki haftalarda da bu konuya değinmek istiyorum. Esen kalın dostlar.