Kuran’ı-ı Kerim’de 5 Maide 32. ayette Rabbimiz, “Bir insanın dirilişi, tüm insanlığın dirilişidir. Bir insanın ölümü ise tüm insanlığın ölümüdür” der. Netice itibariyle İsmet Özel’de bir yazısında öyle der, “insan kendi başına alemdir ve Allah alemlerin rabbidir.”
Her mümin bir gönül sakası (evlere su taşıyan) gibi mutluluğun diğer adı olan İslam’ı insanlığa taşıyan bir gönül elçisi ve rahmet pınarıdır. Her Müslüman bir güneş rolünde olmalıdır. O güneş, yalnız yaban gülüne değil dikenlere, zakkumlara. yalnız mazlum kuzulara değil yırtıcı kuşlara ve kurtlara, yalnız İbrahim’lere değil-firavunlara da ışığını nurunu ulaştırır.
Bizlerin iki cihan rehberi olan peygamberimiz, tüm insanlığa güneş gibi doğmuş. Onu öldürmeye gelenler, onda dirilmiş ve “Vallahi bu yüz asla yalan konuşmaz” diyerek İslam’ın kutlu güneşini tüm insanlığa sunmuştur.
Bir keresinde Mekke’de Amr bin Hişam (Ebu cehil) “Ya Muhammed ne kadar çirkinsin” demiş. Bir müddet sonra Ebu Bekir gelmiş “Ya Rasulallah ne kadar güzelsin” demiş. Olaya şahit olanlar sormuşlar peygamberimize, “Aynı adamsınız Ya Muhammed. Ebu cehil geldi sizlere ‘çirkinsiniz’ dedi. Ebu Bekir geldi, ‘ne kadar güzelsiniz’ dedi. Bunun hikmeti nedir” dediler. Peygamberimiz ise, “Kişi nasıl bakarsa öyle görür” demiştir.
Bazen hayatımıza yarasalar gibi hakikate güneşe gözünü kapatanlar çıkacak. Güneşten, haktan, hakikatten rahatsız olacaklar. Bu rahatsızlık güneşe zarar vermeyecek. Onlar güneşe gözlerini kapayarak dünyayı kendilerine zindan edecekler. Karanlığa mahkum kalacaklar. Lakin dünyayı başkalarına zindan edemeyeceklerdir.
Hakikat güneş gibidir. Kaynağı vardır ve tektir. Hakikatten bir şey taşıyan kaynağını ondan alır. Ona yakın olduğu kadar aydınlık. Ondan uzaklaştığı kadar ise karanlıkta kalır. Bütün peygamberler vahyin ışığını kaynağından alıp hem kendileri aydınlanır hem de başkalarını aydınlatırlar. Öyleyse sorun iyi bir yansıtıcı olabilmekte. İnsandan insana hakikati yansıtan yürektir, gönüldür. Eğer gönül aynasının sırçası sıyrılmışsa aldığı ışığı yansıtmayacaktır. Işığı başkasına taşımayan gönül, yürek olma özelliğini yitirmiştir.
Güvenin ve inancın kökleri olan tevhid, huzurun garantisi olan adaleti insana ve insanlığa taşımanın yolu yürekler arasında köprüler inşa etmek, bu köprüden önce sevginin ordularını geçirmek, ellerinde taşıdıkları Saadet tohumlarını uğradıkları her yüreğe tıpkı önderimiz, rehberlerimiz Hz. Muhammed gibi ekmek ve sonra çağımızı, asrısaadete taşımak. Ne mutlu Kuran’ın ışığını gönülden gönüle taşıyanlara, ne mutlu bu bilinçle yaşayanlara.