İnsan kendisi ölünce mi sadece ölümü anlar, bilmem ama. Yaşadığımız hayatta durum onu gösterir gibi geliyor bana.
Dünyada kimse yoktur ki sevdiği ölmemiş olmasın. Bütün bu sevdiklerini kişi ve kişiler bazen kendi elleriyle toprağa vermiştir. Bazen de gözlerinin önünde toprağa verilmiştir.
Hal böyle olunca insanlığın bu kadar, insanlığın dışına çıkması, insanlığın, insanlığını unutması her zaman kafamda bir soru işareti oluşturmuştur.
Aslında insan düşünmeli, şu yeryüzünde.
Rahman’ın “ Nereye gidiyorsunuz? “ sorusunu kendisine sorması gerekir.
İnsan, insan ilişkilerinde gösterişe abartıya gerek duymadan yaşamalıdır.
Zaten kişi, “ Nereye gidiyorsunuz? “ sorusunu kendisine sorduğunda, bu soru ona bir istikamet çizer.
Eğer yolu, temeli sağlam ise, insan ilişkilerinde...
Kendi halindeliğe,
Omurgalı bir dik duruşa, sahip olur.
İnceden inceye yapılan güzelliklere,
Nazik oluşa,
Ağır başlılığa, arkası dolu cümlelerle ve çıkarsız sevgiyle hayatını devam ettirir.
Zordur yuvarlak dünyada, Elif kalabilmek.
Zaten C. Zarifoğlu öyle der. “BİR DURUŞU OLMALI İNSANIN; BİR BAKIŞI, BİR ANLAYIŞI, BİR AŞKI, BİR DAVASI OLMALI.”
Yine ““Bırakın dönsün dönme dolaplar, Haktan hakikatten yana bakın siz.” Abdurrahim Karakoç’un dizeleri bize ne güzel bir yol çizer.
Bir insanı güzel yapan güzelliği değil, kişiliğidir.
Bu gün belki de insanlığın kaybıdır “kişilik”.
Peki, bu kişilik nasıl kazanılmalı?
Nasıl insanlığın aralarında aktif bir şekilde dolanmalı?
"İnsan, en çok severken insandır; en çok vicdanlıyken kendisidir" der, Dostoyevski.
İnsanlıktan uzak insanların, yoksun oldukları ana etken belki de budur.
“Sevgisizlik “
Aynı karanlık örtse de üstümüzü,
Herkes kendi gecesinden seyrediyor, bir başka gökyüzünü.
Kişi bakmasını bilecek, bakmasını bilecek ki görmesini bilsin. Ortam artık bakmasını bilmeyen körlerle dolu.
Körlükten kurtulan hayatın anlamını bilir. Hayatın anlamını bilen, yaşantısına anlam katar. Her şeye ibret nazarı ile bakar. Sonra öyle bir hal alır ki
İncecik bir yağmur damlası seslendi!
Gül 'ün kulağına "Hep yüreğinde tut beni" diyerek, görmüş olduğu yağmur damlasını bile konuşturur.
İnsanlık artık sağırlaştı. O kadar sağırlaştı ki kendi sesini dahi anlamıyor, duymuyor. Bu duymamazlık ortamın, düzenin, yaşamın dengesini de bozdu. Bozulan çarkta nice insanlar can verdi ve hala can vermeye devam ediyor.
Ne diyelim o zaman. Biliriz ve bilirim ki;
"Yüreğe sürülen en iyi ilaç Dua'dır..
Bize halden anlayan insanlar yolla Allah'ım.
Bu kadar hal bilmezlerin arasında, bizi de soldurma."
Esen kalın güzel insanlar.