Kıymetli okurlarım; yaratılışımızın amacı; Allah’a kul olmak, bu kulluk bilinciyle hayat kitabımıza göre hayatımızı programlamak Müslüman’ın ana görevidir. Bu program sayesinde insanlık “iç huzuru” bulur. Yoksa diğerleri huzursuzluk ve boşluktan başkası değildir. Tabi; bu iç huzuru bulan kişilere yüce yaratıcımız; adımızı seçtiği ve bizim için “Müslüman adını verdim” dediği kalite ve erdemimiz ortaya çıkar ve varlıkların en şereflisi yani; “Eşref-i mahlukat” sırrı ortaya çıkar.
Müslüman; bu dünya hayatında iç huzuru bulmuş, bulmuş olduğu iç huzuru, dış dünyasına yansıtır. Öyle ki; “elinden ve dilinden zarar gelmeyen” kaliteye yükselir. Bu kalite kişiyi insan yapar ve “eşref-i mahlukat” sırrına erdirir. Bu sırra vakıf olan kişiler, imtihan dünyasında çeşitli zorluklarla denenir ve öyle zorluklar çıkar ki hayatına Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi “yıkılmak; binalara mahsus bir şey değil ki Züleyha… Bir insanın bir cümleyle yıkıldığını gördüm ben” demesi sınavın zorluğunu anlatır. Bu zorlu hayat bizim; kalitemizi ortaya çıkarak. Bizdeki bu kalite ise yarın hesabı kolaylaştıracak.
Yaşantımıza çok dikkat etmemiz gerekir. Çünkü bu hayatın tekrarı yok. Tekrarı olmayan hayatta “eşrefi mahlukat” sırrını muhafaza etmek gerekir. Geçmişimizden güç alarak, Kerim kitabımızı hayatına uygulayan, Hz. Aişe annemizin ; “O” yaşayan Kuran’dı dediği herkesin hayatına hayran olduğu nebinin yolundan giden kaliteli insanlar ve insanlık bizlerde anlamlı bir hayatı inşa eder. Çünkü bu kalite bizi “insan” kılacaktır. Bu gün dünyamızda bu kaliteli insanları bulmak çok zor gibi geliyor. Çoğumuz güven yoksunuyuz. Aslında kendimizi bi kontrol etsek, Nebevi kimlikle hayatımızı bir karşılaştırsak aramızdaki uçurumların farkına varırız belki. Çünkü; gözlerdeki ihaneti görürüz. Kişinin Gözlerinde ihanet varsa, sözlerde sadakat aranmadığının farkındalığını yaşarız. Sadakat olmayınca, vefa olmayınca, kişi; güven vermeyince ‘temel’ çürük demektir. Bu çürük temellerin bir bir yıkıldığının farkına varır “aklını kullanan insanlık”.
Öyle değil midir; her insan yerini ve değerini kendisi belirler. Sözleriyle, davranışlarıyla, yaptıkları ve yapmadıklarıyla. Uzaktan bakınca kusursuz, yakından bakınca lüzumsuz ne kadar insan tanıdık şu alemde. Her nereye gidersen git yada gidersek gidelim. Yolun sonunda yine kendinle ve kendimizle karşılaşacağız yada karşılaşacaksınız. Öyleyse, ben, sen, o, bizler, sizler ve onlar kısaca hepimiz kendimizi en güzel ahlak ve edeple donatmalıyız. “İşe” de kendimizden başlamalıyız. Ben olacağım ki biz olacağız. Sen olacaksın ki hepimiz olacağız. “Eşrefi mahlukat” sırrının güzelliklerini yaşayacağız. İsmet Özel bu konuya şöyle açıklık getirir; “Benim gençliğimden beri takip ettiğim prensibimdir, tek başına bir şey değilsen başkalarıyla bir şey olamazsın. Önce tek başına bir ‘ şey’ olmalısın.”
Çoğu kişi; kudretli insanlarla birlikte olmayı, başlı başına bir güç edinme kaynağı olarak görür. Oysa kanadı kırık ve ezilmişlerle birlikte yürümek, bir özgüven işareti ve kudretli insanlarla birlikte oturmaktan çok daha güçlü ve etkili bir mesaj verir.
P. Syrus; “Yaşam insana verilmemiş, kiralanmıştır” der. Bu kiralık hayatımızda kişinin Nebevi bir duruşunun olması gerekir. Yine dünyamızda yaşayan insanları, o kutlu Nebinin ; “ dünyayı bir gölgeliğe benzetmesi ”. C. Zarifoğlunun ise “ ne çok kıymetlendirdik. Oysa dünya bir tarla idi ekip biçip gidecektik “ dediği bir alemdi
Öyle ise dostlar; aklını kullanan insanlık, şu mübarek zamanları da fırsat bilerek hayatımızı “ eşrefi mahlukat “ sırrına mazhar olsun, zira unutmayalım ki; haklıların,
Karakter sahiplerinin, adam olanların göğe doğru yükselmeye başladıkları noktaya,
zalimin başı da, şerefi de hayali de yetişemez. Ve şunu unutmayalım ki; iyiler mutlaka kazanır. Çünkü savunucuları kalmasa da, onu Allah savunur. Bu da yetmez mi?
Son olarak deyim ki; “ ey gönül, sarıl sahibine gamlanma, kaderi duayla devşiren var. İmtihandır elbet düştüğün kuyular. “Ol derse oldurur” teslimiyette bin hayır var. Ne mutlu teslim olanlara. Ne mutlu “ ben alemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum “ diyenlere, diyebilenlere. Esen kalın güzel insanlar.