Kıymetli dostlar; dünyamız bizlerin, ebedi hayatı kazanabilmemiz için özellik ve güzelliklerimizin yada çirkinliklerimizin sergilendiği bir alan, bu alana fen bilimciler ‘gezegen’ derler.
Yeryüzü, günahkarların vatanıdır. Günahların bazen çekinilerek, bazen de hiç çekinmeden işlendiği, akla hayale gelmedik çirkinliklerin yapıldığı bir yaşam alanı.
Hal böyleyken, bu günahları işleyen insanoğlu, kendi girdabında boğularak hayatını devam ettirir. Bazen de içindeki güzellikleriyle melekleri kıskandıracak eylemlerde bulunur.
Günahsız olanlar, dünyaya hiç gelmeyenlerdir. Çünkü insanoğlunun zayıf yaratıldığını bizlere Rabbimiz bildirmiştir. Peygamberimiz ise; “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” Kısaca atalarımız demiş ya “kusursuz dost arayan dostsuz kalır”.
Günah ya da kusur nedir? Öyleyse. Kimi güneşe tapmamıza günah diyor. Kimi secdeye kapanmamaya günah diyor. Kimilerinde düşman kanını dökmemeyi günah sayıyor. Kimileri bir karıncayı incitmeyi günah buluyor. Kimilerimiz gururu (kibiri) günah buluyor. Demek oluyor ki; bütün günah unsurları aslında hep birer yol, vasıta ya da birer usul oluyor. Öyleyse asıl günah ne demektir.
Asıl günah; bütün kötü vasıtaların gayesi olan günah, hayvan olan ten kafesinden fırlayarak, insanlığımıza doğru hamleler yapan varlığımızı, insanlıktan hayvanlığa dönüştürme çabasıdır.
Dünya hayatı bir yolculuktur aslında. Bu yolculukta insanın ruh sahibi olması hasebiyle, hayvan olan bedeninin üzerinde hakimiyet kurmuştur.
Ruhunda bir gayesi vardır. O (ruh) Allah’a doğru yolculuktadır. Ruhtan Allah’a doğru yolculuk, ruhun zaferlerle dolu yürüyüşüdür. Bu yürüyüş kişinin kaliteli bir insan olmasını sağlar. Bu kaliteli insan topluluğuna yüce Allah “müslüman” adını vermiş. O’nun bu yürüyüşünde beklemek, geriye dönüş, bazen uzun süre duraklamakta günah sayılmıştır. Günah böylece, ruhtan bedene, maddeye doğru bizi çeviren hareketin vasfıdır. Daima ilerleyiş insan ruhunun bir özelliği. Geriye dönüş ise o’nun günah işleyişidir. Belki de “iki günü eşit olan, aldanmıştır”. Düsturu bu durumu en güzel şekilde açıklar.
Bu itibarla; Allah’a doğru gidiş ‘fazilet’ ve hayırdır. Bu yolculukta bedene sığınmak ya da Allah’tan kaçış, ruhunu terk edip bedene sarılma ise günahtır. Rabbin huzuruna aslında günahsızlıkla değil, günahlarımızdan temizlene temizlenerek yol almamız gerekmektedir.
Fazilet, dünyadan günahsız olarak gelmekte değil, günahlarından temizlenmesini bilmektir. Ebediyeti fetheden kahramanlar, günahlardan temizlenmenin en ulvi, en muhteşem vasıtalarını kullananlardır. Günahtan sevaba, şerden hayra kahramanca bir atlayış gerçekleştirmektir aslolan.
Ne mutlu bu ruha sahip olanlara! Esen kalın.