İnsanın, insanlığının kalbinin attığı yerdir “Harem”.
Hürmet edilmesi gereken yerdir “Harem”.
İnsanın, özlemle beklediği, “O”nun olmadığı bir yaşamın, yaşamdan sayılmadığı bir yer.
Onsuz yaşam olmaz. İnsan için “Harem”e gitmese de “O” hayatının merkezidir. Çünkü günde beş defa “Harem”le iç içedir.
İnsana; insanlığının öğretildiği, mekânın Merkezidir.
Öyleyse, mekânın sahibinden, kulunun gözlerinden bir iki muhabbet edelim bu haftaki yazımda siz; sevgili okurlarımla.
Ne güzel diyor şair;
"Kalbim,
Sen göklere sevdalısın,
Kuşlara meyledip
Yolundan olma sakın."
İnsan bu; varlığında iki özellik taşır. Bu özelliklerden bir tanesi nefistir. Uyarsan insanı çamurlaştırır. Diğeri ise ruhtur. İnsanı; yüceler yücesinin önünde değerleştirdikçe değerleştirir. İnsanı en yücelere sevdalandırır. Bu sevda; asla tarif edilemez. Tadan bilir, tatmayan ne bilir.
Dünyanın akıl almaz sıkıntıları boğar insanı. Nefes aldırmaz. Nefes alsan bile yaşandığını anlamazsın, anlayamazsın. Sanki dünya üzerine çökmüşte altında sadece sen kalmışsın. Göremezsin diğer kişileri odaklanırsın dünyanın sıkıntısına, sonra usulca dersin, içten içe. “Yürüsem, yürüsem, yürüsem; karşıma bir yol çıksa, "İşte burası" desem. İşte belki de tam burasıdır “O” muhteşem mekân.
Dünyayı durdurur. İnsanı durdurur. İnsana bir dakika “dinle kendini” der gibi. Öyle değilmi ki “Küçücük bir Yüreğe ne Çok acı sığdırdı İnsan. Oysa emanetti Yaşadığı ömür, Aldığı nefes, Taşıdığı cannn..!!
İşte “ Harem” budur. İnsanı insanlığına döndüren, vahyin şehri “ Harem”
İşte bu düşüncelerle kalkarsın, kaldığın odadan. Güzelce bir abdest alıp çıkarsın yollara. Bu yollar ki; insanı farklı kılan yollar. Herkes, bir ayrı güzel. Çoğu insanın yüzü gülümser. Asık değildir suratlar. Bir heyecan vardır insanda. Birazdan huzurda olacaksın. Huzurunda olduğunu unuttuğun yaratıcının.
Yol verirsin, kendinden büyüklere onlarda bir heyecan vardır. Biran önce binmek. Sıkışılır bazen kapıya. Sonra bir çift göz bakar birbirine. Geçemeyeceği anlaşılınca o dar otobüs kapısından. Biri gelir kendine “hadi sen buyur” gibi gözler kısılmış, el işareti verilmiştir, küçük bir gülümsemeyle. Oysa Burada hiç kimse geride kalmaz. Gitmek isteyen bulur bir yolunu.
Binersin o hiç susmayan, ya da istop ettirilmeyen arabaların motorundan mazot kokusuyla gelen sıcaklığı geçerek. Yer bulursan oturursun, bulamazsan ayakta gidersin. O kutlu mekâna. Önce kendine bir bakarsın. Birazdan huzura varacak olacağın yaratanın huzurunda ben neredeyim der gibi. Sonra derin bir iç çekiş. Varırsın hayatın anlamını kavramaya ve dersin kendi kendine.
“Ben kimseye böyle güzel bakmadım.
Öyle içten,
Öyle sevdalı,
Öyle özlenesi...
Çünkü orası “Harem”dir. Bütün güzellikler, bütün içtenlikler oranın hakkıdır.
Esen kalın güzel insanlar.