‘Zaman boş, mekan boş, insanlar bomboş
Diller hançer hançer, lisanlar bomboş
Gönüller tamtakır, vicdanlar bomboş
Hangi boşun neresini yazayım?’ demişti Abdurrahim Karakoç.
Evet, tam o zamanlardayız. Geceleri uykum kaçar, gündüzleri üzüntülerim arttıkça artar ümmetin bu durumuna. Kıymetli okurlarım; bu haftaki yazıma Ramazan Kayan hocamızın bir yazısını paylaşmayı uygun gördüm ki; konu daha net açıklık kazansın.
Modern zamanların batıl beşeri ideolojileri miadını doldururken; post-modern zamanlarda yerlerini farklı ideolojilere terk etmeye başladı... Komünizm, sosyalizm, kapitalizm, faşizm beşeriyete pahalıya mal oldu… İlahi olana sırtını dönen insanoğlu ideolojik rüyalar görmeye başladı, uğruna nice değerler tükettiği halde umduğunu bulamadı… Yeni arayışlara giren insan; yorgun, yılgın ve yalnız… Yeni bir yol ayrımında olan insanı kuşatan yeni ideolojiler onun ruh haline uygun tasarlanmış ve pazarlanmış durumda…
Liberalizmin yeni türevleri; konforizm, kariyerizm, paraizm, tembelizm, tatilizm, egoizm, hedonizm, pragmatizm… Nesillere empoze edilen yeni ideolojiler ciddi anlamda kabul görürken; kitlesel cazibesi insanları büyülüyor… Somut düşmanlar soyutlaştı… Artık gözle görülmeyen, elle dokunulmayan; cephesi, mevzisi belli olmayan hasımlarımız var…
Önceki ideolojik savaşlar insanın kanını, canını istiyordu, şimdilerde yeniler insanın aklını, iradesini, idealini istiyor… Düşman konsepti değişti… Mevzi değişti… Kamplaşan bir dünyadan küreselleşen bir dünyaya eviriliyoruz… Değerler, doğrular, ilkeler alt-üst… Tüm kutsallarını toprağa gömen insanoğlu gün be gün çamurlaşıyor… Çaresizleşiyor… Çirkinleşiyor…
İç dinamiklerini yitiren insan ‘hiç’leşiyor… Aldırışsız, amaçsız bir yaşamın akışına kendini terk eden kuşaklar artık kayıp kuşaklar… Tek değeri “değersizlik”, tek derdi “günü kurtarmak” olan insanların ikbal ve istikbalinden bahsedilebilinir mi?
Yarını olmayan, sadece “Şimdici” olanların sunabilecekleri bir değer kalmamış demektir…
İnsani değerleri çürüten, nesilleri yozlaştıran yeni durumları yeniden değerlendirmek ve darbeyi nereden aldığımızı bilmek durumundayız… İdeolojileştirilen yeni hastalıkları teşhis ve tedavide gecikmenin bedeli daha da ağır olacaktır… Bu virüsler iç bünyemize sirayet etmiş durumda, dışarıda aramaya gerek yok… Savunma mekanizmamız, direncimiz zayıfsa bünyeyi, benliği bitiriverir.
Ruhumuza sinen, iç dünyamızda konuşulan bu tehditlere bir bakalım…
Hedonizm… Anlık hazları önceleyen, sonsuz nimetlere kendini kapatan ruh hali… Hayatın esas gayesini zevk olarak kabul eden, zevk ve mutluluğu en üst derecede yaşamayı temel gaye edinen öğreti… Mutlu olmak için tüm yolları mubah görme sapması… Aşkın olana kendini kapatan insan arzuların egemenliği karşısında aşağılanmaktan ve acziyetten kurtarılamaz…
Aşırı tüketim, aşırı cinsellik, aşırı zevkler insanı daha da doyumsuz kılıyor… Hedonizmin doruklarını zorlayan insan bir türlü doymuyor. Mide medeniyeti, haz uygarlığı, hız dünyası insanın başını döndürüyor. Hızcı, hazcı, hazırcı hafakanlara giren nesiller dur-durak dinlemiyor. Sınırsız özgürlükler, sınırsız günahlar olduğu unutuluyor. Hazlar, haram tanımıyor…
İnsanlar Allah'ın istediği gibi değil, canlarının istediği gibi yaşamayı marifet sanıyorlar. Konforizm… Rahatından ödün vermeyen insanın tüm hedefi dünyadan daha fazla nasiplenmek. Gelen ağam, giden paşamcı, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’cı bir mantalite… Bir “uy gitsin”cilik başını almış gidiyor… Bir konforizm ki karşısında Ebuzer yok!
Kariyerizm… Makam ve mevki hırsı ile gözleri başka bir şey görmemek… Makamını yükseltmek için ilke, kural, değer tanımamak… Değerin değil döneminin adamı olmak… “Ne şiş yansın ne kebap” dengeciliği ile sadece kendi kariyerini düşünme bencilliği… Kariyer savaşındaki kayıplarımızı küçümseyebilir miyiz?
Paraizm… Kapitalist sistemin ürettiği finans oligarşisinin oluşturduğu paraizm insanların başını döndürüyor. Aç gözlülük ödüllendiriliyor. Önü alınmaz bir rekabet tüm ahlaki ve insani değerleri tarumar ediyor. “Paranın dini imanı olmaz.” teranesi ile paraizm kavgası insanların baş belası oldu bile… Paraya olan müthiş tutku bir ideoloji haline geldi. İtibarın kriteri para oldu… “Dünün mücahitleri, bugünün müteahhitleri” deyişi sadece bir tekerleme olmasa gerek.
Tatilizm… “Yıl boyu iş, bir ay tatil” felsefesi artık herkesin vazgeçilmezi oldu. Egoizm… Ben merkezci, kendini beğenmişlik illeti benlikleri kemiriyor. Benlik zindanında insan kendine yazık ediyor. Kendini eşsiz ve üstün görme hali tükenişin başlangıcı oluyor.
Tembelizm… Atalet, rehavet, gaflet ve kasvet içeren tembellik önceleri bir kusur olarak görülürken şimdilerde bir alışkanlığa, hatta bir yaşam şekline dönüştü. İdeolojik savaşların yeni kulvarında kurtuluş, nasuh bir tevbe ile Kur'an iklimine hicret etmektir… Ramazan Kayan
Esen kalın güzel insanlar.