“İyilik yapmakla kötülük yapmak bir değil, kötülüğü iyilikle savuştur. O zaman birde bakmışınki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiş.
Bu fazilete yalnızca sabredenler ve yalnızca kendisine erdemden büyük bir pay verilenler
(hayırdan ve olgunluktan) kavuşmuştur. “ 41 fussilet 34-35.
“İnsan; ihsanının kölesidir” der bir Arap atasözü. Bozulmamış, tahrip edilmemiş her fıtrat iyilik ve ikramdan etkilenir. Bu insanlığın değişmez kuralıdır. Bu kuralı bozanlar nankörlerdir. Nankörlük ise bir çeşit hainliktir.
Bir gönül eri olan Hz. Muhammed daha peygamber olmadan çevresindekilere, arkadaşlarına, koru komşularına karşı iyiliksever ve ikram sahibi biri olarak bilinir ve tanınırdı. Cahiliye döneminde ezilen ve haksızlığa uğrayanların hakkını zalimlerden almak İçin kurulan Erdemliler paktı ( Hilf’ul-Fudul)’na katılmış ve demiştir ki ;” Ben böyle bir pakta İslamiyet döneminde dahi çağrılsam hiç tereddüt etmez hemen katılırdım. “
(İbni Sa’d, tabakat 1/29)
Şu iyi bilinmelidir ki, Hilf’ul-Fudul, bir inanç projesi değil bir insan hakları ittifakıdır.
emel hak ve özgürlükler çerçevesinde yapılacak her türlü ittifak, meşru olmaktan öte lazımdır ve bir müslüman bu tür ittifakları desteklemeyi hem insani hem de İslami bir
Erdem bilir.
Yine peygamberimize, insanlığın son peygamberine görevinin bil fiil tevdi edildiği ( ilk vahiy aldığı) hira mağarasında tarihin akışını değiştirecek bir süreç başlayacaktı. Peygamberimizin heyecanlanıp korkuya kapılması normaldi. Hemen Hira’dan ayrılıp evine gitti, yatağına girerek eşi Hz Hatice’den üstünü örtmesini istedi ve bir müddet uyuyunca başından geçenleri Hatice annemize anlattı. Onun anlattıklarını dikkatle dinleyen Hz. Hatice annemiz şöyle dedi;
“Allah hiç bir zaman seni utandırıp üzmeyecektir. Çünkü sen akrabaları gözetir, doğruyu söyler, acizlerin ellerinden tutar, yoksullara yardım edersin. Misafirleri ağırlarsın. Haksızlığa uğrayanların yanında yer alır, haklarını gasbedenlerden alırsın.”
Bir gönül fatihinin aklından çıkarmaması gereken en önemli şey birine islamı iletmeden önce ikramı iletmek olmalıdır. Tıpkı Rasülüllah gibi. Hz peygamberimiz davet emrini aldığında yaptığı ilk iş akraba ve dostlarına ikramda bulunmuş, sonra mukaddes davayı
(islam'ı) açıklamıştır.
Ne mutlu iyiliği emredenlere.
Ne mutlu ikramda bulunanlara.