Dostlar; karlı günlerin arkasından güzel bir sabaha uyandık. Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’a duruşumuzu gösterdikten sonra herbirimiz işlerimize ve okullarımıza dağıldık. Şükrettik rabbimize, yine bizleri bir güne daha uyandırdığı için.
İnsan, zaman geçtikçe anlıyor, kime sığınacağını, kimin dost kimin düşman olduğunu. Çevremize baktığımızda merhametsiz düşmanlar ve nankör dostlar arasında sıkışıp kaldığımızı görüyoruz. Öte yandan kimsede merhametsiz ve nankör olduğunuda kabül etmiyor. Bunlar; ben, sen, o, biz, siz ve onlar.
İşine, giden gelen, kaçan kovalayan, ağlayan gülen vb bu tezatlar içerisinde hepimiz dünya üzerinde aynı destenin içerisinde, aynı destenin parasıyız. Önceden yapılan işin bi güzelliği vardı. Bir ruhu vardı. Bir kuralı bir örfü vardı. Hatta bir ismin bile hatırı vardı. Bir sokak kavgası olmuşta kadının eşi ölmüş. Kadın, eşinin başına gelmiş, kim kıydı yiğidime deyince, karşı mahalleden “Yusuf” demişler. Yusuf. Sana ben ne diyeyeyim. Sana diyecek çok laf var, sana edilecek çok küfür var adın çok güzel. Bu adın o sözleri haketmiyor. Diyor ve acısını içine gömüyor. Önceleri karşılıklı sevgilerimiz, aşklarımız vardı. Şimdi ise sövgü ve nefretlerimiz hat safhada. Peki bizler iyilikle kötülüğü nasıl ayırt edebiliriz. Üstad Nuri Pakdil’in bir yazısında okumuştum, "önce titiz olma sınavını kazanmalıyız" demişti. Bu titizlik bizlere iyi ile kötüyü ayırt etmemizi sağlayacak. Yine İsmet Özel’de; “titizlik ahlakın ta kendisidir” der. Bu gün çok iyi tanıdığımızda, tanımadığımızda aynı fenalıkları yapıyorlar ve nefsinin kölesi haline gelebiliyorlar.
Adına “dava" dediğimiz. Hedefimiz, Kızıl elmamız. Kiminin gözünde hakikat, kiminin gözünde perde olabiliyor. Hakikat sahibi olan insan,önceliğini makam sahibi olmak yerine “merhamet” sahibi olmalıdır. Önce merhameti tercih etmelidir. Bu merhamet sahibi olan kişide, iyiyi kötüden ayırt edebilmek için, titiz olması gerekir. Pirincin içindeki beyaz taşı görebilmek ve hissedebilmek için ayrıca bir özen, dikkat ve titizlik gerektir. Öyleyse titizlik; onca ayrılığa, onca haksızlığa maruz kalmışken bile “hak” tarafını savunabilmektir. Önce “hak” diyenlerden haksızlık görmek ise, her şeyden evvel insanın "muhterem" oluşunu zedeliyor ve zarar veriyor.
Biri birimizin tahammül sınırlarını zorladığımız şu zamanlarda hak ve hakikati dümen altı yaparak, gizleyerek dünyalık bir menfaat elde etme gayreti içerisindeyiz. Oysa bu gün, bu zamanlarda ölümlü insanın merhametsiz, insafsız tutumlarıyla karşı karşıyayız. Artık ölüm bile bizi insan olmaya zorlamıyor. Sevdiklerimizi kendi ellerimizle toprağa veriyoruz. Ya da Anadolu deyimiyle ölüyü toprakla sırlıyoruz. Sonra ise hiç bir şey olmamış gibi hayatımızı, bunun adına yaşamak dersek yaşamaya devam ediyoruz.
Bu kadar kalabalığın içerisinde insan kalabilmek çok güzel olsa gerek. Bu kadar yabani otların içerisinde şifa otu, şifa çiçeği olmak, bir Gül olmak ne güzel bir duygu.
Ne mutlu aranan insan olmak için gayret sarfedenlere, ne mutlu kardeşine şifa olanlara. Esen kalın güzel insanlar.
Çok doğru söylemişsiniz hocam. Dilinize yüreğinize sağlık. Selam sevgi ile görüşmek üzere.
Teşekkür ederim. Muhammet amca. Görüşürüz İnşaAllah
Allah razı olsun hocam okumaya devam ediyoruz.
Teşekkür ederim hocam.
Eline, emeğine ve yüreğine sağlık Hocam
Teşekkür ederim. Samet.