Dostlar; Şu fani dünyada yaşayan bizler, iyi bir insan olmak, yada iyi bir insan kalabilmek için çabalar dururuz. Bu kalitede insan olabilmek ve insan kalabilmek çok çaba gerektirir. Kendini anlamak, dış dünyayı anlamak, daima kendini kontrol etmek, kendini ilim irfan ile donatmak çok emek isteyen bir iştir. İşte bu iş ise çok zor bir iş gibi görünüyor. Ne kadar zor olsa da bunu başaranlar olmuşlardır.
İnsanlığın durumu, yaşamış olduğu zaman, yaşadığı bölge, yaşadığı ülkenin şartları ne kadar kötü olsa da, umut verici olmasa da insan; yanlışın ve yalanın, çirkinin ve kötülüğün, adaletsizliğin ve ahlaksızlığın, zorbalığın, sömürünün karşında olmalıdır.
İnsanoğlu “insan olma” hasebiyle toplumu ve insanlığı ilgilendiren konularda bir tavır almalıdır. Bunun ölçüsünü son peygamber şöyle açıklamıştır. “ sizden biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle kızsın ya da Buğuz etsin. Ya da kalbiyle düşman olsun ki; Buda imanın en zayıf olanıdır.” Demiştir.
İnsan; insan olmanın ve insan kalabilmenin hakikati, kötülüğü bizzat düzeltmeye çalışmakla en büyük riskle karşı karşıya kalacaktır. Tarihe baktığımızda, böyle kişilerin çoğunun canından olduğunu görürüz. Dille düzeltme ya da kalben buğuz etme daha az risk taşıdığını görüyoruz. İnanmanın en en büyük derecesi “fiilen” görülen atılımda saklıdır. “Cihadda” belki de bu yüzden insan için en büyük manevi rütbe olarak kabul edilmiştir.
Tarihimize baktığımızda nice kurt bakışlı, aslan yürekli kahramanları okumuş yada duymuşuzdur.
Allah isterse, bir gecede çevirir gönülleri. Siyahı beyaz eder, beyazı siyaha çevirir. Belki de şerefin, insanoğlunda olmasını istediği içindir ki her değişimi bir emeğe bir çabaya bağlamıştır. Her kazanç, her nimet belli bir emeğin karşılığında meydana gelir.
Fiili olarak çalışma yada çalışmak; akan suyun durgun suya üstünlüğü gibidir.
Düşünceyi Teorik plandan çıkarıp “işte, sanatta, hayatın her alanında” göstermek, insan olmanın ve insan kalabilmenin en önemli göstergesidir.
İnsan olmak demek, en yüksek görevde olmak demektir. Bu yükseklik kişide Allah’ın ifadesiyle melekut âleminden de yukarı “ Ahsen-i takvim” olarak nitelendirmiştir. O zaman görevden kaçmak, görevin bilincinde olmamak “insan olmaktan” kaçmak gibi bir şey olur.
Görev ağırdır. Yerine getirildiğinde ise bir o kadar da “şeref” ifade eder. Ya tersi olursa, kişide vicdan azabı, kötü bir ruh hali başa gelebilecek maddi ve manevi felaketleri bir bir getirir.
İyiye, doğruya güzele yandaş olmalıdır insan. Ruhça ve maddece ilerleme bu yandaşlıkta gizlidir. Bu yandaşlık ileriliğin harareti ve alevidir. Aynı zamanda nuru ve meşalesidir.
Kahramanlar; toplumu ışığa kavuşturacak ideali ve ulvi değerlere sahip kaliteli insanlardır. Bu güzel insanlar, zalimin mazlumu ezmesine asla müsaade etmeyecek ve razı olmayacaklardır. Onlarda ki bu ruh, en soylu ruhtur. Bu ruhta olanların çokluğuyla zulmün cesareti kırılır. Allah’tan başkasının önünde eğilmez başları. Ve bu insanlar; mazlumların tek sigortasıdır.
Ne güzeldir; iyilikte, güzellikte olumlu yönde fetih ve dirilişin timsali olan diriliş insanı!
Ne mutludur hakka yandaşlık edenler! Ne kadar uzaklaşılmış olursa olsun, ilahi insanlık sitesini yeryüzünde yeniden gerçekleştirmek için, hayatını ortaya koyacak insana, ne mutludur!
Esen kalın. Nefsini ayaklar altına alıp, kendisine nefsini binek yapıp, ruhunu yücelten güzel insanlar.
Diline yüreğine sağlık değerli kardeşim Ashab_ı Kehf diyarı Afşinden (Efsus) selamlar sinarım