Hamd ederiz, Alemlerin Rabbi’ne ki, bizi İslamlık ve insanlık nimetiyle besleyip, büyüttü, aynı zamanda geliştirdi. Tüm mahlukata karşı, bizleri sorumlu tuttu ve halifelik makamıyla meleklere secde ettirdi. Nasıl hamd etmeyelim ki; izzeti İslamlıkta şerefi insanlıkta bulduk. Bu şerefle mesut ve bahtiyar olduk.
Bu haftaki yazımda siz değerli okurlarıma, okuduğumda çok etkilendiğim ve bu giriş cümlesiyle başladım. Yüce Rabbimize hamdimizi gerçekleştirmeyi bu güzel “hamd” cümlesini uygun gördüm. Kişinin imanı ve takvası doğrultusunda rabbine karşıda sorumlulukları artarak devem ediyor ve sorumluluk duygusu artarak devem ederken çok güzel inceliklerle karşılaşıyoruz. Bu ince ruhlu insanların hamdleri, konuşmaları, yaşayışları ve ölümleri ne kadar güzel. Ne güzel bu duygular içerisinde olabilmek için çaba sarf edebilen o seçilmiş kullara.
Değil mi ki, milyarlarca mahlukat ve mevcudat içinde ‘Kadiri Mutlak’ın ( her şeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvveti olan) takdiri ile İslam’ın güzellikleriyle insanlığı anlamamız çok büyük bir nimettir. Bizler bu nimeti anlatmakta aciz kalırız.
Aşık Veysel öyle der “İki kapılı bir handa, gidiyorum gündüz gece.” İşte iki kapılı bir hanın ilk kapısından dünya denilen bir hana girdik. Önemli olan girdiğimiz bu hanın içerisinde insanlığımızı korumanın ve yaşadığımız “zaman” diliminde bir “ iz” bırakmanın ana kaynağını bizlere “İslam” öğretir ve İslam sunar. İslam’ın bu öğretisiyle tamama erilen hayat, hem yaşadığımız dönem için bir bereket, hem de bizden sonrakiler için ise güzel bir ders olur. Nasıl olmasın ki; İslam’ı kendisine yaşam tarzı kabul eden kişi ve kişiler; içinde en küçük bir eğrilik, en basit bir ihtilaf olmayan bir gerçeklik İçerisinde hayatını devam ettiren insanlık için İslam’da güzel bir yaşam vardır. Hayatı istikamet içerisinde devam etmiş mükemmel bir yaşam tarzıdır İslam. Bu yaşam tarzı; bir fikir ve en hayırlı iş , “Tevhit” manzumesi olarak insanlığa Yüce Allah tarafından sunulmuş bir dinin ana kaynağını “tevhit” oluşturur. Hal böyle olunca İslam’ın ana kaynağı “tevhit” hayatımızı bir düzene koymuş olur.
Hayatta; ihtilafa ve tefrikaya düşmüş kişi ya da kuvvetleri birleştirmek ve her türlü meyil ve şevki; meşru bir şekilde insanlığa sunmak; zengin, fakir, Alim, cahil her zümreyi vazifelerine göre tatmin etmek haklarını ve bağlarını en güzel şekilde taksim etmek, insanların iki dünyada da huzur ve mutluluğu bulması ve bu hakikat güneşini cihana yaymak İçin İslam ne güzel bir nimettir.
İslam; hukukla ahlakı, cemiyet kaidelerinde birleştirerek hepsini tek yola getirmek ister.
Yüce Rabbimizi yeryüzünde ve gökyüzünde gördüğümüz bütün canlı ve cansız varlıkların hepsi tesbih ettiğini en güzel şekilde andığını, hepsinin ayrı ayrı birer ümmet olduklarını kitabımızda ( Kur’an-ı Kerim) bizlere bildirmiştir. Ne muazzam bir kanun var ki ders, cemiyet, ırk, zümre, fırka, millet, ümmet, nesil ve yaratılan bütün varlıkların hepsi yaratılış kanunu ile kayıtlı ve kayıt altına alındığını Rabbimiz bizlere bildiriyor.
Bu kanunun tek gayesi vardır. O da nesillerin yani bütün devirde insanoğlunun çabalarını ve gayretlerini hayatın gerçek hedefine yöneltmek insanı “ İnsan-ı Kamil” olarak kainatın yaratıcısı ‘Allah’a sunmaktır. Ve böylece insan dünyada huzuru ve mutluluğu. Ölünce de Rabbimizi razı ve memnun eder. Ne mutlu insanlığını, İslam’la buluşturanlara.