‘Söylesene yâr!
Neden hep sana çarpıyor yüreğim
Aklım mı dar,
Yoksa her yerde sen mi var?’ der Hz. Mevlana.
Neden hep sana çarpıyor yüreğim
Aklım mı dar,
Yoksa her yerde sen mi var?’ der Hz. Mevlana.
Düşünen ve akıl eden insanın çalacağı tek kapı. Çünkü o kapıda vardır, gönlün merhemi. O kapıda bulunur insanlığını unutan insanın kendini bulması. Gün geçtikçe insanın benliğinden uzaklaştığını, ve küçüldüğünü görüyorum şu yaşamış olduğumuz dünyada. Hayaller küçük, sevinçler küçük, duygular küçük. Hep küçük hep küçük.
Oysa ki ne hayalleri vardı insanlığın. Şimdi o hayallerden habersiz bir şekilde insan, küçüldükçe küçülüyor. Ufacık bir zarar için insan, dostunu, kardeşini sevdiğini kırabiliyor. Küçük hesaplar uğruna hem dünyasını hem de ahiretini bir çırpıda mahvedebiliyor.
Bir kaç kelime ediyorsun tanıdım zannettiğine, sonra pişman oluyorsun onunla ömür tükettiğine, yol yürüdüğüne. Geriye dönüp baktığında nede çok emek vermiş olduğunu görüyorsun hak etmeyen kişiliği bozuk zavallıya, acize.
Korkarım artık ben, insan denen, insanlığını unutan mahluktan. İnsanın bir çırpıda çamurlaştığını gördüm göreli hep duamdır. ‘Allah’ım karşımıza halden anlayan, temiz insanlar çıkart’ derim hep.
Ve zaman zaman aklıma gelir en tehlikeli insan tipi. Kalbinde kötülük olduğu halde, Dilinde sevgi sözleri olan insandır. Önce sana sevgiyle yaklaşır, sonra canını istediğince acıtır. Ne yazık!
Edepsizliğin adını özgüven ve cesaret koyduğumuz zaman; edep ve haya içe kapanıklık ve utangaçlık olur.
Utangaçlık; insana özgüvensiz oluşundan değil, kişilikli oluşundan gelir der T.S. Eliot. Hoyratça kelimelerin anlamlarını bozarak aralarımıza mesafeler koymuşuz o güzelim güzelliklere.
Belki de yine hiç kimse anlamayacak bizi. Kişi böyle zamanlarda (kendini anlamayanları gördüğünde) hep susar. Bazen susmak iyidir ama şimdi zamanı değil derim ve insanlığa kendini bulması İçin bir kaç öneride bulunmak istiyorum.
Öyle değil mi ki! Parça parça kırılıp dökülüyor insanda ömür dediğin, zamanın avuçlarında. Sahi! Kim kaldı ki, dön de bir bak ardına, bak ki göresin kimin kaldığını. Kin nefret, haset yük etme yüreğine, hepsini de bırak bir kenara ve yarını muamma olan bu köhne dünya da, Sevgiden ve merhametten başka hiç bir şey planlama.
Güvendiğin dağlara karlar yağsa da, tutunduğun dallar bir bir kırılsa da, bütün kötülükler iş birliği yapıp ayağa kalksa da, aldırma! Sen, yarını muamma olan bu
köhne dünyada, sevgiden ve iyilikten başka hiç bir şey planlama.
Yaşadıkların kalbini derinden acıtsa da, o mahzun kalbini hicranlar sarsa da, yalnızlık her gün gelip kapını çalsa da, yine de, yarını muamma olan bu köhne dünyada sevgiden ve samimiyetten başka hiç bir şey planlama.
köhne dünyada, sevgiden ve iyilikten başka hiç bir şey planlama.
Yaşadıkların kalbini derinden acıtsa da, o mahzun kalbini hicranlar sarsa da, yalnızlık her gün gelip kapını çalsa da, yine de, yarını muamma olan bu köhne dünyada sevgiden ve samimiyetten başka hiç bir şey planlama.
‘Ne ayağım uydu, ne kafam uydu
Belli... Ben bu çağın yabancısıyım...’ der Abdurrahim Karakoç. İşte bende tam buradayım.
Belli... Ben bu çağın yabancısıyım...’ der Abdurrahim Karakoç. İşte bende tam buradayım.
Ne diyeyim, duaya açıyorum ellerimi. Dilimi Rabbın rızası doğrultusunda hareket ettiriyorum. ‘Allah; dağılan bizleri toplasın!’ Gözümüzü, kulağımızı, aklımızı, yüreğimizi, hayalimizi toplasın.
Allah (CC) bizi toplasın! Toplanmazsak dağılacağız çünkü. Dağılınca da dağıtacağız. Her parçamız bir yerdeyken ne kendimiz olabiliriz ne de kendimizi bulabiliriz. Tamda bu yüzden; Elimizi, dilimizi, gözümüzü, kulağımızı, aklımızı, hayalimizi, topla yüreklerimizi ne olur Rabbim!
Esen kalın güzel insanlar.