Çocukluğumdan itibaren “Kudüs” kulağıma çalınmış bir isimdir. Belki de piller ile çalışan radyolardan ya da siyah beyaz televizyonlardan yada gazete kupürlerinden gözüme çarpan “ağlayan bir çocuk, ağlayan bir kadın yada elinde sapanıyla mücadeleye devam eden bir genç”in hareketi yüreğime ta o zamanlarda bir hançer gibi saplanmıştı.
Önceleri bir cami adı olarak tanıdığım Mescid-i Aksa’yı sonra ilk kıblemiz olduğunu, Mescid-i Haram’ın yanına konulduğunu, yeryüzünde ziyaret edilebileceğimiz mescitlerin arasında olduğunu söyleyen peygamber kelamıyla nasiplenmiş mükemmel mekan. Peygamberimizin miracı oradan gerçekleşmiş. Daha nice peygamberimizin yer ve mekan tuttuğu ziyaret ettiği kutsal mekan Kudüs
Kudüs; peygamberimizin (S.A.V) emaneti, Hz Ömer (R.A)in hediyesi, Nureddin Zengi’nin rüyası, Selahaddin Eyyübi’nin armağanıdır. Orada dört yüz sene kalmışız. Eserlerimiz, vakıflarımız, dimdik ayakta. Yalnız o kutsal mekan hakkında hazırlanmış bir iki albüm, ve bir kaç kitap dışında çalışılmış fazla bir eser yoktur.
Kudüs; arzın üstünde bir sancak, görkemli bir çınardır. Mekke’nin kuzeyindeki kardeşi, İstanbul’un ikizi, Medine’nin sesidir. Aynı zamanda Kahire’dir. İsfahandır, Bağdat’tır. Dicle’dir. Fırat’tır. Nil’dir. Süphan’dır. Ağrı’dır.
Ağırdır bu yük. Ey Kudüs ağrıyor yine her yerimiz. Akıyor yine kanımız. Yüce Rabbimizin çevresini mübarek kıldığı, ilk kıblemiz oradadır. Canımızdır o yüzden Kudüs. Sağ yanımız, önümüz, ardımız, yakınımız, uzağımız, sevdamız, soluduğumuz havadır. Bizim için ‘Aşk’tır, sevdadır.
Kudüs her Müslümanın içinde kanayan ‘gül’dür. Şimdi ise gözlerimiz ve ellerimiz bomboş. Hüzün sarmış her yanımızı. Yüzyıldır kanayan yaramıza yine tuz bastılar, şu mübarek zamanlarda yine kan, gözyaşı, zulüm ve daha neler neler.
Kudüs; arzın arşa açılan kapısıdır. Yeryüzünün yaratılmaya başlandığı nokta. Bu güzel mekanda Toplumun her kesiminden insanların buraya gelip, ruhunu dinlendirmesi, Allah’a yakın olabilmenin yollarını araması gerekmez mi? Kudüs; insana varlığının “anlamını” katan şehir. Kudüs; insanı, varlığı, zamanı yoğuran şehir.
Kudüs; Hz Davut’un, Süleyman’ın, Zekeriya’nın, Yahya’nın, Meryem’in, İsa’nın kutlu mekanı bir şehir. Bu kutlu şehir yüzyıldır mağdur, mahpus, mazlum ve mahkum bir şehir. İngiliz’in, Siyonistlerin elinde kan ağlayan Kudüs. Türlü nimetleriyle (ziyaret ettiğimde gördüm üzüm bağlarıyla, kavun ve karpuzlarıyla, hurma ve narlarıyla) karalar bağlayan Kudüs. Yüzyıldır Müslümanın da, Hristiyan’ın da, Yahudi’nin de ‘siyonistler’ yüzünden huzurunu kaybettiği şehir.
Ey insanlar artık şu mübarek günler hürmetine kendimize gelelim. Kur’an ayı Ramazan hürmetine kendimizi Kuran’a açalım, Kur’an-ı kendimize açalım. Okumuş olduğumuz Kuran artık imanınızı aktifleştirsin harekete geçirsin. Bedenimize, ruhumuza, gözümüze, gönlümüze, dizlerimize, aklımıza yeniden ruh ve can versin. Ey ümmetin umudu artık kendine gel ve unutmamalısın ki “bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumlarını değiştirmez” düsturu yolumuzu göstersin. Yazımı sevip saydığım kıymetli bir hocamın sözüyle bitiriyorum. “Kardeşine silahla, düşmanına beddua ile savaşan bu topluma merhamet eder misin? Allah’ım. Selam olsun, hidayete tabi olan kullara.