“Dünya netleşti, pusluyken daha iyiydi” der. Güray Süngü bi yazısında. Çünkü insanı anlamak, bir anda mümkün olmuyor. Epey bi zamanın geçmesi gerek, kaç yüzünün olduğunu görebilmek için insanın.
Yada eline yeni yeni fırsatların verilmesi, bir makam ve mevkiye getirilmesi, belki de para dolması gerekir cepleri ki; asıl yüzü ortaya çıksın.
Bilemezsin bir bakarsın ki; düşmeni bekler sinsi sinsi bir köşede. Birde üstüne üstün kendisi de basabilmek için. Ya da bu düşüşün tadını çıkarabilmek için, düşenle oyun oynar. Tıpkı rahmetli dedemin dediği gibi. “ insan bu oğul” derdi. “Bir edepsize yolun düşerse oynar seninle, tıpkı kedinin fare ile oynadığı gibi” ve oynanılırdı insanla.
Neydi ki bu güzel insanları bu duruma düşüren.
İnsanı; insanlığından utandıran meseleler neydi?
Neyini bölüşemiyordu insanlık, şu ölümlü dünyada?
Önceki zamanlarda, yoksa dünyamız pusluydu da insanlık birbirini mi anlamadı?
Şimdi netleşti de dünya, insan artık insanın kötülüğünü mü görebiliyor?
Dünyaya mi bağlıydı, insanın bu kadar zalim olması?
Ya da insan; özünde çok yüce bir varlıkta, unuttuğu “değer” yada “değerler” mi vardı?
Neydi insanı bu kadar çekilmez kılan şeyler. Oysa kendisine yapılan bir takım haksızlıkları gördüğü zaman, insanlıktan, merhametten, ahlaktan ahkam kesen insanın unuttuğu neydi. Belki de unuttuğu nefsiyle gönlünü (kalbini, yüreğini, vicdanını) bir edemeyişinden kaynaklanıyordu.
O zaman ne idi hayat? Bizlere deselerdi; ömrün kalbin gibi olsun dediklerinde,
Amin diyebilir miydik? Eğer bu soruya “ olumlu “ cevap veremezse insanlık, kendisini bir sorgulaması gerekmez mi?
Oysa çare Allah’tı. Her yol “O’ndaydı. Ama eksik bir şey vardı. Kalp yoksundu Rahman’dan. Kalbin tanıması gerekirdi yaratanını. Yaratanını tanısın ki, yürekten yüreğe yolculuk yapabilsin.
Ben uzağı Hiç gidemeyeceğimiz yerler sanırdım. Meğer uzak, bir yüreğin bir yüreği görmediği yermiş...! Ne mutlu yüreklerde buluşanlara!
Esen kalın. Güzel insanlar.
Kaleminize, yüreğinize sağlık Adem hocam.