Düşmesiyle, kalkmasıyla, kaygısıyla, kırılganlığıyla, yarasıyla, yasıyla, gamıyla, kederiyle…
Hiç kimse her zaman dimdik yürüyemez, dümdüz ilerleyemez. Yoldan da çıkılır, tekrar yola da girilir. Her nefeste bir şeyler olur, bir şeyler biter. Çünkü insan olmak, bir inşa sürecidir, bitmez bu tadilat. Bitmez çünkü insan ne kadar kendini onarırsa o kadar insandır.
İsmini hatırlayamadığım Bir heykeltraş sanatçısının, şöyle bir yazısını okumuştum. Arkadaşları soruyor; ne kadar güzel eserler meydana çıkartıyorsun, bunun hikmeti nedir? Dediklerinde. Şöyle cevap vermiş. “ Benim yaptığımda bir şey yok. O güzel sanat bu taşın içerisinde vardı zaten. Ben sadece o Kaba taşın fazlalıklarını yontuyorum. Sonunda ise böylesi güzel eserler çıkıyor.
Biz insanlığa ne oluyor da bu günlerde, bu zamanlarda en güzel şekilde yaşamaktan uzağız bir türlü anlayamıyorum.
Çünkü bizlerde, ne güzel cevherler var. Ne güzel ahlaklar var. Ne güzel kelamlar, ne güzel hikmetler var…
İnsanlığın amacı değil miydi? Huzur ve mutluluğu, sevgi ve şefkati yaşantısının ana gayesi haline getirmek. Dünyadaki yaşayan dinlerin amacı değil miydi? Hak, adalet, iyilik, güzellik, sadakat, şefkat, merhamet.
Her yerde olumsuzluklar başını almış gidiyor. Herkes huzuru arıyor ama huzursuz. Herkes para kazanıyor ama doyumsuz. Kimsenin yüzü gülmüyor. Herkes bir menfaat uğruna, değerlerini altüst edebiliyor. Omurgalı bir duruşa sahip olmaktan çok uzakta bu gün insanlık. Ne kayıptı sahi insanda. Hangi değerler yapıyordu, insanı insan. Neyini kaybetmişti de bulamamış kendi kendini insanlık. Bu kadar çıkmazın içerisinde, soluk dahi alamıyor. Sadece yaşamak, nefes alıp vermek için, doymak ve doymak için…
Belki de insanlığın sıkıntısı neyin, ne olduğunu anlamadan kaynaklanıyor. Neye öncülük veremediğini karıştırdığından kaynaklanıyor. O halde neydi o ölçü. Neydi o anlam karışıklığı.
Bu gün insanlık, bir bocalayış içinde.
Bala üşüşmüş bir sinek gibi, dünyanın geçiciliğine aldanmış, battıkça batıyor da farkında değil. Geçici dünyanın zevkine dalmışta, hem kedisini unutmuş, hem de değerlerini unutmuş.
Burası cennet değil.
Gölgelere âşık olup, güneşi kaybetmişiz. Hakkı kaybetmişiz. İyilikleri, güzellikleri, sevgiyi, şefkati, vefayı, bizi biz yapan değerleri kaybetmişiz ve bu güzellikler elimizden ve ömrümüzden kayıp gitmişlerde farkında değiliz.
Ne acıdır ki gölgeler bizi boğmuş.
Sanal âlem bizi bizden etmiş.
Faniye teslim olmuş, Ezeli ve Ebedi olanı unutmuşuz.
Aklıma gelmişken dostlar, burada zikretmeden geçemeyeceğim.
Hz. Ali için anlatılır. Bir kaleyi kuşatmışlar, düştü düşecek kale; ama akşam namazı vakti girmiş. Hz. Ali demiş ki:
- “Yarınız saldırmaya devam etsin, yarınız da namazını kılsın; namazı geçirmeyin. Vakti kaçırmayın.”
Komutan; mukâbele etmiş:
- “Efendim! Düştü düşecek kale. Bekleyelim biraz daha; ondan sonra kılarız.” Hz Ali'nin verdiği cevap:
- “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek zafer kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.”
**
Öyle ise dostlar.
Tüm İhlâs ile Asıl ve menbâğlarını kazanmaya gayret edelim ki yaşamın anlamını yakalayalım.
Ve diyelim ki; Gönenli Mehmet Efendi gibi, "RAZIYIZ SENDEN, RAZI OL BİZDEN,
HAYIRLAR YAZ BAŞIMIZA, İYİLERİ ÇIKAR KARŞIMIZA..."
Esen kalın, güzel insanlar.
Eyvallah hocam